...Yol çoğu zaman çok kötüydü, Atlas dağlarını geçtiğimiz için dağlık ve bol virajlı yollardı hep. Birçok kişinin midesi bulandı. E ben de eksik kalmadım tabi ki;) Zaten en ufak bir virajda ve kötü yolda midem bulandığı için eksik kalmam tuhaf olurdu zaten..;)
Yolda ufak ufak molalar vererek geçti yolculuğumuz. Mola yerlerimiz çoğunlukla benzin istasyonları oluyordu tabi ihtiyaç molaları için ve buralar en az Mısırdakiler kadar pisti diyebilirim.


Öğleden sonra Benimelal isimli bir şehre vardık. Burada yemek molası verdik. "Her zaman, her yerde Tajin!!" sloganından hareketle yine bu güzide memleketin güzide Tajin çeşitlerinden birini yedik. Marakeş için sabırsızlanıyorduk hepimiz. (hepimiz derken yanlış anlaşılma olmasın tabi ki turdakilerin genelinde böyle bir heyecan yoktu. Bizden kasıt; Yamanlar olarak Altan ve ben ve turda tanıştığımız ve beraber olmaktan çok keyif aldığımız Sinan Abi,Hande Abla, taze gelin Yasemen;) ve Mösyöööö Oral;)) Marakeş için hayallerimiz vardı, planlarımız vardı..Turun geri kalanı derseniz onlar sanırım alışveriş için daha heyecanlılardı Marakeş'i görmekten çok..
Bu arada yolculuğumuz sırasında rehberimiz bizi çok eğlendirdi gerçekten..:) Marakeşe giriş yapmak üzereyken "karşımız Amerika!" dediği anda herkes bir durdu "nasıl yaniii?!" diye.. Amerika ve Fas?! ne alaka dedik.. Tabi hispano moresk sanatının örneklerini burada da göreceğimizi söylemeyi ihmal etmedi. Bir de Marakeşteki ekstra Essaouira turuyla ilgili bilgi verdi.. 2.gece yapılacak olan Chez Ali Showu anlattı.. Biz Altan'la Essaouira turuna katılmamaya ve o gün Marakeşte,kendimiz,rehber kitapta anlatılan rotayı izlemeye karar verdik. Sinan Abiler de bizimle gelmeye karar verdiler. Yasemen ve Oral, orada geçen bir filmi izleyip çok beğendikleri ve merak ettikleri için gitmeye karar verdiler. Biz de onlardan öğrenicez;)
Akşamüstü otele vardığımızda tüm gün yolun getirmiş olduğu bir yorgunluk ve uyku hali vardı hepimizde.. 1-2 saat dinlenip 6 kişi otelin lobisinde buluşmaya karar verdik. Fez'deki otelden kalma alışkanlıkla ve saat geç olmasın diyerek otelde yememeye, meşhuuur meydanda yemeye karar vermiştik.
Hemen 2 taksiye bölünüp Camiü'l Fena meydanında buluşmak üzere ayrıldık. Ben, Hande Abla ve Sinan Abi bir taksideydik. Altan,Yasemen ve Oral da diğer takside. Meydana geldik ve taksi durağında-tüm taksilerin indirme-bindirme yaptığı yerde indik. Bekle bekle Altanlar yoktu ortada. Dolandık biraz etrafa bakınıyoruz ama ortalık mahşer yeri gibi. Ne akla hizmet arkalı önlü gitmedik diye hayıflandık durduk ama nafile....derkeeeennn bir anda göründüler karşıdan. Meğer onların bindiği taksi durak kalabalık olur diye başka yerde bırakmış..
Önce hemen yemek yiyelim diyip meydandaki KFCye girdik hemen. Başka yer aramakla uğraşmayalım dedik. 1 kova tavuk kanat sipariş verdik ve o da nee!! gelen kanat falan değildi. Tavukları rastgele yerlerinden sanki baltayla parçalamışlar ve bulamaca bulayıp kızartmışlar. Çok komikti. Hayal kırıklığına uğradık ama yapacak birşey yoktu.. Yiyebildiğimiz kadarını yedik, sonra patatese abandık;) Ve istikamet Camiü'l Fena meydanı...
Bu akşamki amacımız meydanı gece gözüyle bir görmek, havasını koklamak..Ufak ufak keşfetmek.. ve tabi kiii biz bayanlar için kınadan dövme yaptırmak;)
İlk kez şimdi Fas'ta olduğumuzu hissettik diyebilirim sanırım. Meydanda yok yoktu. Karmaşa,kalabalık,eğlence,yemek.. Çok renkliydi etraf:






Fas'a geldiğimizden beri en eğlendiğimiz gece bu oldu herhalde..







Eh vakit otele gidip uyuma vakti olunca taksi arayışına girdik haliyle.. Taksi ararken durağın karşısında bekleyen sıra sıra faytonları görünce hemen "bununla gitmeliyiz!!!" dedik ve başladık adamla pazarlık yapmaya.. olurdu olmazdı derken adam verdiğimiz parayı kabul edince atladık 6 kişi faytona ve gecenin bir yarısında Marakeş sokaklarında faytonla yollara düştük..;) Çok keyifliydi gerçekten. Marakeşe giden herkese eğer mümkünse bu zevki tatmalarını öneririm.


....2.gün sabah her zamanki gibi erken kalkıp kahvaltı sonrası tura başladık.. Otelimiz Hotel Imperial Plaza.. kahvaltısı şimdiye kadarki otellerimiz içinde en iyisiydi. Yemekleri de dün gece yiyenler tarafından daha iyi diye yorumlandı.. Bu arada gece 2-3 kişi daha Camiü'l Fena meydanına gitmişler ama meydanda iner inmez kalabalığı ve sesleri falan görünce korkup geri dönmüşler içine bile girmeden..Ortalıkta motorsikletler falan geziyordu vızır vızır, onlardan korkmuşlar.. Biz çok eğlendik falan diye anlatınca şaşırdılar.. Bu arada dövmelerimiz çok sükse yaptı bayanlar arasında;)Herkes bugün yaptırma derdine düştü..:)
...Marakeş Afrikalı, Berberi ve Arap Fas vatandaşlarını buluşturuyor..Çölün kıyısında karmaşayı ve sakinliği bir arada yaşayan bir şehir. Şehirdeki her ev kırmızı toprak renginde olduğu için "Kırmızı Marakeş" olarak da anılıyor.
Otobüsten meydanın orada, Kutubiye Cami'nin önünde indik ve başladık gezmeye. Kutubiye Camii, Hispano Moresk mimarinin 800 yıllık bir örneği imiş.. Minaresi 70m yüksekliğinde ve kendisinden sonra yapılan minarelere mükemmel oranlarıyla model olmuş. Her yüzü ayrı bir desenle bezenmiş olan minarenin yeni restore edilen, incelikle işlenmiş çinileri, Kutubiye'nin eski görkeminin de kanıtları.. Minarenin karşısındaki cadde, Camiü'l Fena(fanilerin toplanma yeri) meydanına açılıyor. Burası dünyanın en hareketli meydanlarından birisi olarak kabul ediliyor. Adındaki "fani" sözcüğü rivayete göre, Murabıtların ve Muvahhidlerin burayı kestikleri kelleleri sergilemek için kullanmalarından gelmekteymiş. Geleneksel Marakeş'in kalbi burada atıyor.Çalgıcılar,dansçılar,ateş ve kılıç yutanlar,yılan oynatıcılar. Her yer portakal suyu, taze kavrulmuş nohut, yer fıstığı, tatlı hamur işleri, kebaplar ve tajinler satan seyyar satıcılarla dolu.Meydanın kenarlarında ise kına yakıcılar, lokman hekimler,berberler ve alışveriş için dükkanlar dizili.Meydanı kafeler çevrelemekte...
Biz akşamüstü meydana tekrar geleceğimiz için rotamızı Bahia Sarayına çevirdik..Bu saray 19.yüzyılın sonunda Sultan Mevlay el-Hasan'ın başveziri Si Ahmet Bin Musa tarafından yaptırılmış.Ortasında palmiyeler,sarmaşıklarla dolu bir bahçe bulunan avludaki çeşmeler ve çardak dikkat çekiyor.Bugün tüm gün yürüyüş yapıyoruz. Bir şehri en iyi gezme yolu yürümek değil midir zaten?! Tabi alışveriş yapmadan olmaaazzz di mii.. Bu sebeple rehberimizin bizim için binbir zorlukla ayarladığı kocamaaann mağazaya girdik tur olarak ve çil yavrusu gibi dağıldık etrafa. Burada yok yoktu. Resimler,ahşap ürünler,magnetler,biblolar, gümüşler, giysiler. Fas'a dair herşey ama aynı zamanda dışarıya göre biraz daha pahalı. Ama neymiişş buradaki ürünler sertifikalıymıışş.. Biblo veya magnet sertifikalı olsa nolcak onu da anlayamadım ama;)
Neyse efendim biz de burada ne var acaba diye gezdik tabi gezmedik değil. Ama dışarı ilk çıkanlardandık diyebilirim. Fenalık geldi resmen beklemekten.. Bir alışveriş bir fiş diyen tur arkadaşlarımız, alışverişi yine abarttılar çünkü..;)









Jardin Majorelle, 1920lerde Fransız sanatçı Jacques Majorelle'in hayat kazandırdığı ve daha sonra modacı Yves Saint Laurent'in restore ettiği egzotik bir botanik bahçesi. Bahçenin ortasında da kendi için yaptırdığı bir ev hatta malikane bulunmakta. Ayrıca gelenlerin ziyaret edebileceği bir de anıt var. Anıtın başındaki ziyaretçilerin hemen hepsi eşcinseldi bu arada:)
Bahçe çok keyifliydi, huzurluydu..



Biz de çeşit çeşit poz vermeden geçmedik.. Hatta düğün fotosu kıvamında pozlarımız da oldu;)

Biz Hande Abla ile uzakta durduk ama Altan ve Sinan Abi yanlarına gidip fotoğraf çektiler hatta çekmekle kalmadılar boyunlarına bile aldılar. Tabi ki bahşiş karşılığında..;)beleşe değil yani.. Evet evet bir de üstüne para verdiler yılanı boyunlarına sarmak için;)
Uzaktan izlerken yılanları boynuna dolayan, onları öpen, koklayan adam için yorumumuz "deli galibaa!!" oldu. Haksız mıyım?





Veee iştee huzurlarınızdaaa cesur yürekkk kocacıımmm..:



Show şehrin epey dışında.. Kocaman bir alanda yapılmış bir tesisin içinde. Otobüsten iner inmez atlar ve üzerlerinde berberiler karşılıyor bizi. İsteyenler fotoğraf çektiriyorlar.
Hemen yemek yenilecek odalardan bizim tur için ayrılmış olanına geçiyoruz. Bizim ekip yani 6 kişi bir masaya kuruluyoruz. Gelsin yemekleeerr, gitsin yemekleeerrr diye düşünüyoruz. Bu gece doyacaksınız dedi çünkü rehberimiz ama erkeklerin doyup kadınların yine aç kalacağını söyleseydi keşke.:) Allahtan çorba geldi de midemizi biraz doldurabildik. Erkekler hallerinden pek memnundu çünkü masaya kocaman bir porsiyon kaburga gelmişti. Yalnız en şanssız grup bizdik.. Bizimkinin pek eti yoktu, çoğu yağdı.. E yine kuskus geldi, tok tutar diye ondan da yedik.. biraz da ekmekle katık edince tadından yenmedi!... demek isterdim ama.. demiyorum tabi ki.. aç kalmayacak kadar yedik işte biz de..:)


Yemek sırasında şov ekibindekiler sırayla salona gelip 1-2 müzik çalıp dansettiler ve gittiler.. çok iyi olduğunu söyleyemeyeceğim. Yine de buraya özgü bir eğlencede olmak, farklı müzikler duymak güzeldi..
Yemek sonrası esas gösterinin yapılacağı mekana giderken dansçılar ve müzisyenlerle fotoğraf da çektirebiliyorsunuz.. biz eksik kalır mıyız?! tabi ki hayır!!

Sıra gelmişti gösteriyi izlemeye.. Altan'la aramızda tam mekanın Mısır'daki Alf Leila Wa Leila gösterisinin yapıldığı mekana benzediğini konuşuyorduk ki gösteri başladı ve daha ilk andan sadece mekanın değil gösterinin de çok benzediğini gördük..:) Yani tavsiyem odur ki eğer Mısır'a gittikten ve o gösteriyi izledikten sonra Fas'a gittiyseniz Chez Ali Show'a gitmenize bizce gerek yok. Tabi tersi de geçerli:)




Gösterinin en sonunda ise dansöz çıktı. Ama insana neredeeeee bizim dansözler dedirten cinsten...;)
Gösteri sonunda usulca otobüslerimize bindik ve otelimize uyumaya gittik.. Yarın buradaki son günümüz.. Turdakilerin çoğu Essaouira turuna katılacakları için sabah erken kalkacaklar. Epey bir yol yapacaklar yani.. Biz (ben,Altan,Hande Abla ve Sinan Abi) ise rehber kitabımızda yazan meydandan başlayıp çarşının derinliklerine giden yürüyüş rotasını takip edicez, yani çarşıyı keşfedicez.. Keyifli bir gün olacak diye düşünüyoruz...
.....Sabah nispeten daha geç kalktık bir programa bağlı olmadığımız ve dinlenmek istediğimiz için.. Kahvaltı sonrası tam dışarı çıkarken turdaki yaşlılardan ikisi seslendi ve bizimle gelmek istediklerini söylediler.. Birşey diyemedik tabi ama endişelenmedik de değil ayak uydurabilecekler mi acaba diye.. Ama sağolsunlar Sinan Abi'nin taktığı isimleriyle ihtiyar heyeti;) bize tüm gün uyum sağladılar.. sonlara doğru her hallerinden çok yoruldukları belli olmasına rağmen gıklarını çıkartmadılar.. Böyle insanlara bayılıyorum.. Sorun yapmayıp uyum sağlamaları çok hoşuma gidiyor..
Neyse efendim otelden dışarı çıktıktan sonra yürüyelim yürüyebildiğimiz kadar dedik. İlk hedefimiz Marakeş'in modern çarşısı oldu. Burada biz kadınlar alışveriş yaptık tabi.. Marakeş'in modern yüzü de hoşumuza gitti. Tabi yine tüm binalar kırmızı kiremit rengiydi..
Zara,Mango,bir sürü modern tarzda kafe,çantacılar, ayakkabıcılar... alışveriş için ihtiyaç duyulan herşey vardı burada..
Yürüyüşe devam edip kendimize Pizza Hut ta ziyafet çekmekti niyetimiz ama restoranın önüne gittiğimizde henüz saatin erken olduğunu ve acıkmadığımızı farkedince vazgeçtik ve yola devam etmeye karar verdik ama çarşıda da yürüyeceğimizi düşününce hemen yol kenarında duran faytonlara binmeye karar verdik yine. Uzun ve sıkıcı bir pazarlıktan sonra 6 kişi faytona bindik ve Camiü'l Fena'ya gittik.
Tabi yine yılan oynatıcılar falan var ama geceki curcunadan eser yok.


Öğle yemeği için durağımız baharatlar ve şifalı ot, ilaç mağazalarıyla ünlü Rahba Kadime meydanı. Burayı sora sora buluyoruz çünkü sokaklar labirent gibi. Fazla konuşmanıza gerek yok, Rahba Kadime der demez herkes el işaretiyle anlatıyor nasıl gidileceğini zaten.







Yaniii, bu yazıyı okuduktan sonra Fas'a gideniniz olursa ve su satan adamlar şapkalarını satmaya çalışırsa bu bizim Fas turizmine katkımızdır arkadaşlar. Bu da böyle biline;)
Eh elimde şapkam da vardı artık, gönül rahatlığıyla Türkiye'ye gidebilirdik;)


Son gecemizde otelde yemek yedikten sonra herkesin önerdiği Otel La Mamounia'ya gitme planımız vardı. Bu otel, rivayete göre Churchill tarafından "Afrika'nın en güzel yeri" olarak tanımlanmış, çok lüks, çok güzel bahçesi olan bir otel. Bar kısmı çok güzelmiş ve bir de kumarhanesi varmış..
La Mamounia.. otel gerçekten de çok güzeldi.. bahçesi de çok güzeldi. Önce ufak bir kumarhane turu attık ama saat daha erken olduğundan bara geçelim dedik ve otel kısmına doğru yürümeye başladık. Normalde otelde gezmek serbest ancak bizim gittiğimiz gün kongremi ne varmış ve bahçede güvenlik görevlileri vardı. Çiftler halinde arka arkaya yürüyorduk etrafa bakınarak. En önde Sinan Abi ve Hande Abla vardı. Güvenlik onlara bir baktı ve "Otelde mi kalıyorsunuz?" diye sordu. Sinan Abi gayet soğukkanlı "Yesss" diyip kafa sallayıp hiiiçç duraklamadan geçti, e biz de arkasından. Sonra epey güldük tabi halimize.. Ama biraz dursak adam kesin anlayacaktı. Sinan Abi o kadar emin "yesss" dedi ki adam başka soru soramadı bile..:)

Bir ara biz kızlar tuvalete gitmek üzere kalktık, kapının önünde hostes kız bizi aldı ve tuvalete kadar götürdü.. E içeride koptuk tabi.. Tuvaletler ise ayrı bir olaydı. Bizim otelin odalarından daha güzeldi resmen..Bilseydim tuvalete giderken fotoğraf makinesi alırdım valla:) Sonra beylere tuvaletin ne kadar şahane olduğunu söyleyince onlar da gidip onayladılar tabi:)
İçkilerden sonra vakit kumar vaktiydiiiiiiii.. Kumarhaneye girdik hemen ve her birimiz 100 dolarlık jetonlar aldık. Ama bu paraya canlı masalarda oynayamıyor,sadece kollu makinelerde oynayabiliyorduk. 6 kişi, dört bir yana dağıldık elimizde jeton dolu kovalarla..:)
Bu arada içimde bir kumar canavarının olduğu ortaya çıktı.. :) Şaşırdım valla.. hayatımda kumar oynamamış olan ben o makineden bu makineye gidip duruyordum. Hangi makinede kazanıldığını kendi yöntemlerimle tespit etmeye çalışıp oralara oturuyordum. Altan ile paylaştığımız jetonlarım bitince soluğu kocacığımın yanında aldım tabi, baktım o kazanmış 3-5 jeton, e hayat müşterek deyip yarısını aldım tabi hemen.. ama onlar da bittiiiiiiiiiiiiii hemencecikk... sonra dayanamayıp bi 50 dolarlık daha jeton aldık.. valla kumar kötü bir illetmiş bunu anladım. İnsan kendini durduramıyor kardeşim:)O 50 doları paylaştıktan sonra bolca jeton açılmış,sigara içilmiş bir masa görüp "burada kesin kazanılmış" diyip oturdum.. tam kazanmaya başlamıştım kiiii (yalana baakk;) 2-3 jeton anca kazanmıştım) bizim ekip beni arıyormuş meğer.. "işte burada burada" sesleriyle gerçek dünyaya geri döndüm. Onlar geldi yine kaybetmeye başladım ve jetonlarım bittiii;).. paşa paşa otelimizin yolunu tuttuk tabi elimiz boş.. Altan şaşkındı benim içimde saklanan kumarbazı gördüğü için.. tabi ben de şaşkındım..;)
Otelin önünden bindiğimiz taksi ise Fas günlerimizin finalini muhteşem bir şekilde yaptı sağolsun.. İçmiş miydi neydi.. adam sürekli konuşuyor, yanında oturan Oral iyice uzaklaşmaya çalışıyordu ama nafle. Adam bu durumu farkedince ona takılmaya başladı: "hahahahhh ben Bin Ladin'im, sizi öldüreceğiiimm" diyip kahkahalar atıp durdu yol boyunca.. Hatta üstünde bomba olduğunu, patlatacağını falan bile söyledi..Gözümüzden yaş geldi resmen gidene kadar gülmekten.. karnımıza giren ağrıları da unutmayalım tabi..:) otelin önünde bir de stand-upçı taksicimizle fotoğraf çektirdik tabi.. Hatta adamın yaptığı gürültüye bizim otelin güvenlik görevlileri falan bile geldi anlayın yani;)

...Sabah kahvaltı sonrası otobüsümüze son kez binip Casablanca'ya doğru yola çıktık. Öğlen yemeğini şehirde yedikten sonra havaalanına gidecektik.

Hava da şansımıza güzel olunca deniz kenarında oturmak eziyet olmadı. (gerçi deniz için aynı şeyi söyleyemeyeceğim,epey dalgalıydı fotoğraflardan da görebileceğiniz gibi) İlk günden gözümüze kestirdiğimiz, denizin dibindeki italyan restoranına girdik ve kendimize güzel bir ziyafet çektik. Tabi tur dedikoduları ve eleştirilerini de unutmadık:)







Maceralı bir taksi arayışından sonra neyse ki tam vaktinde otobüste olabildik. Tabi yolculuğumuzun kalanında bizi nelerin beklediğinden habersizdik:)
..Air Arabia ile dualar eşliğinde kalkan uçağımız (evet yanlış okumadınız,pilot kalkıştan önce dua okuyor yüksek sesle;)) güzel güzel göklerde süzülürken pilotumuzun anonsuyla şaşkına döndük hepimiz. Uçakta teknk bir arıza varmış ve biz Casablanca havaalanına geri dönüyormuşuz.. Babababaaakk!! herkes bir anda ayaklandı... nolmuş,nolmuş? neymiş problem? gibi sorular havada uçuşuyordu.. Pilottan 2.açıklama geldi: kabin sıcaklığı -4 olmuşmuş.. Neyse efendimmm merak içinde geri döndük paşa paşa Casablanca havaalanına. Herkes yemek katında oturdu ve gelecek haberi bekledi. saatler geçti ama bir duyuru falan yok. Sağolsunlar lütfedip bir içecek kuponu dağıttılar bir tek..:) Bir yandan endişeliydik çünkü sabah işe gitmemiz gerekiyordu ve büyük ihtimal sabah 6-7gibi anca İstanbul'da olacağız diye düşünüyorduk. Nitekim Sabiha Gökçen'den çıktığımızda saat 6.30 du.. Eve gidip yarım saat uyuduktan sonra işe gitmek gezinin finali açısından kötü oldu. Tabi bütün gün gözlerimiz kapanarak çalıştık ama olsun napalım.. Bu da kaderin cilvesi.. Bu arada ister istemez "ya pilot dua etmeden kalksaydı" diye düşünmeden de edemedim..:)
Not: Daha fazla fotoğraf için http://altanyaman.blogspot.com/p/portreler.html adresine bakabilirsiniz.