23 Şubat 2015 Pazartesi

Haftasonu Moskova

Herşey arkadaşımız İlker’in bir sohbet sırasında “Ruble çok düştü, şimdi Rusya’ya gitmenin tam zamanı” demesiyle başladı. Sihirli kelimeleri duyan Altan, doğuştan rehber, araştırmacı gezgin olan bana “Moskova’ya mı gitsek? Bir baksan ya haftasonu 2 gün yeter mi gezmeye?” diyince hemen araştırmaya başladım. Vizesiz olması güzeldi.. Ayrıca evet belki 2 gün tam olarak yetmeyecekti ama en önemli yerlerini görmemize yetecekti.Nasılsa vizesizdi.. Beğenirsek devamını görmek için yine gelirdik:) Eh mevcut millerin üzerine avans da alarak uçak bileti ve otele para vermeden, sadece cebimize 2 günlük para koyarak da gidebilecektik. Daha ne olsun? Hemen millerle alabileceğimiz uçak+otel kombinasyonları araştırıldı. Ve 5 yıldızlı, tarihi ve süper merkezi otel Metropol Otel de 1 oda ayırtılmış ve en uygun saatlere sahip (vakit kaybı minimum)Aeroflot havayolundan 2 bilet alınmıştı bile. 14 Şubat saat 01.40da uçacak ,15 Şubat gecesi 21.45te dönecek ve gece 00.30da İstanbul’da olacaktık. Böylece dolu dolu 2 günümüz olacaktı.. İlk kez bu kadar son dakikada tatil ayarlamıştık. Ama bizden daha hızlı karar verip ayarlayanlar da varmış.

Cuma günü yani uçuşa saatler kala arkadaşımız Nur, Altan’a “haftasonu birşeyler mi yapsak?” demek için geldiğinde Moskova’ya gideceğimizi öğrenince 15.30'dan sonra İhsan ile konuşup saat 18.00 olmadan aynı otel ve uçaklarda rezervasyon yaptırmıştı bile.. Birden 4 kişilik mini bir grup olmuştuk işte..

Yolculuğumuz maceralı başladı. Atatürk Havalimanı’nda AeroFlot’un kontuarına gittiğimizde uzuun bir sıra gördük. Online checkin sırasındaydık ancak ne yazık ki sıranın en başındaki adam online checkin yaptırmadığı halde bu sıradan işlemlerini yaptırtmakta ısrar ediyordu. Hafif çaplı bir tartışma yaşandı ama neyse ki uzun sürmedi. Yurdum insanı neden ısrarla araya kaynama çabaları içinde olur, anlayabilmiş değilim.. :) Kendimizi Wings lounge a attık ve uçak saatini beklemeye başladık. Uçağın olduğu kapı da lounge a çok yakındı. Koşturmadan gidecektik .. Güya.. !!! Tam artık kalkalım derken Nur’un aradığını gördüm-onlar başka bir bankanın lounge ındaydı. Uçağın kapısı değişmiş ve erken açmışlar kapıları. Son çağrı yapılıyormuş. Hemen gitmemiz gerekiyormuş.  Kapı maalesef alanın taa öbür ucundaki kapıydı. Ve elimde üşümemek için annemden aldığım içi kürklü, aşırı ağır paltoyla koşmak bir eziyetti resmen.. En son, yolda adamın teki bizi karşıladı “Yaman ailesi misiniz?” diye .. Nur’lar olmasa uçağı kaçıracakmışız resmen .:)Neyse havaalanında Yaman ailesi, Yaman ailesi diye anons da edilmedik demeyiz şu hayatta.. :)

Yerel saat ile sabah saat 06.30 gibi Moskova’da olduk. Aeroflot Sheremetyevo Havaalanı’na iniyor. Merkezdeki Belorusskaya istasyonuna trenle gitmemiz, buradan da metroya binmemiz ve Teatralnaya durağında inmemiz gerekiyordu.  Havaalanından tren 450 Ruble. 1 binişlik metro bileti ise 50 Ruble. Metrodan çıkar çıkmaz otelin olduğu meydanda bulduk kendimizi. Otel tam anlamıyla harikaydı. Yeri çok merkeziydi. Haftasonu, kısıtlı zaman orada olduğumuz için şehrin göbeğinde olması önemliydi bizim için. Bolşoy Tiyatrosu’nun hemen yanında, Kızıl Meydan’a yürüme mesafesi 5 dakika bile değildi.. Oda fiyatına kahvaltı dahil değildi ama otelin kahvaltısının çok iyi olduğunu çok okumuştum. Eh sabahın 7.30'unda da etrafta hemen yer aramayalım dedik ve ilk sabah otelde kahvaltı etmeye karar verdik. Kahvaltıda yok yoktu diyebilirim. Tipik bir 5 yıldızlı otel kahvaltısı. Çeşit çeşit taze sıkılmış meyve suları, tartlar, kekler ilgi alanıma en çok girenlerdi :) Ayrıca Rus usulü kahvaltının tipik özelliği havyar ve şampanya da vardı. E biz de kahvaltı sonrası birer şampanya koyup havyardan da eksik kalmadık tabi.. :)





Karnımızı doyurduktan sonra istikamet Ruble almak için Kızıl Meydan’daki en meşhur alışveriş merkezi Gum oldu önce. Burası alışveriş merkezi olmasının dışında başlı başına mimari güzellik resmen..

Kızıl meydan.. Moskova gezisine başlamak için sanırım en doğru yer. Moskova'nın tüm ana caddelerinin başlangıç noktası..73bin metrekarelik bir alan, aslında tüm dünya için önem taşıyor. Dünya tarihinde adı geçen edebiyatçısından siyasetçisine, filozofuna birçok kişi buradan geçmiş. Bu meydanda Kremlin Sarayı, Aziz Vasili Katedrali, Lenin'in mezarı gibi önemli yapılar bulunmakta. 



 Meydan'daki binaların görüntüsü özellikle de Aziz Vasili Katedrali sanki şekerden yapılmış gibi görünüyor. Rengarenk,.. O buz gibi soğuk şehirde sıcacık bir görüntü oluşturmuş buradaki tüm binalar..



Burada ilk ziyaret ettiğimiz yer Lenin'in Mozolesi oldu. Yapımına 1924te başlanmış, 1930 'da ziyarete açılmış. Kremlin duvarının hemen altında bulunuyor. Kırmızı granit komünizmi, gri granit ise yası simgeliyormuş. Ölümünün 56.yılında mumyalanan Lenin'in naaşını da burada görmek mümkün. Giriş ücretsiz.İçeride mutlak sessizlik mecbur. En ufak bir konuşma, gülüşme, yüksek ses bile yasak. Askerler hemen uyarıyorlar. Cam fanustaki mumyalanmış naaşı görebiliyorsunuz. Gerçi aramızda onun gerçek olmadığına inananlar da oldu ama bilemiyorum.. :)


Vee işte Moskova'da belki de en meşhur, ikonik bina.. Aziz Vasili Katedrali.. Şeker gibi.. İnsanın yiyesi geliyor.. Rengarenk,desenli bir yapı.. 16.yy da Korkunç Ivan'ın, Kazan'ı fethetmesinin ardından, bu zaferin anısına yapılmış. Gökyüzüne doğru yükselen bir ateş şeklinde tasarlanmış, çağının ötesinde bir görünümü var. İki kez yıkım tehlikesi atlatmış. Hatta öylesine hayranlık uyandırıyor ki, Napolyon Moskova'ya girdiğinde katedrali söküp Paris'e taşıttırmak istemiş. Teknolojik olarak yapamayacağı için de kimselere yar etmememek istemiş ve binayı barutla doldurup ateşe vermek istemiş. Allahtan o sırada bir yağmur başlamış da bina kurtulmuş.. Komik değil mi?! :) Bina resmen masallardan fırlamış gibi duruyor bence. Şu an müze olarak hergün gezilebiliyor.

Buradan çıktıktan sonra Kremlin Sarayı'na doğru yürümeye başladık. Saray'ın girişi Kızıl Meydan'dan değil. Meydanın arka tarafında diyebilirim sanırım. Buraya doğru yürürken Atina'daki gibi bir meçhul asker anıtını görebilirsiniz.Buradaki ateş yakıldığı günden beri hiç sönmüyormuş. Anıt solunuzda kalacak şekilde yola devam ederseniz Kremlin Sarayı’nın girişine de ulaşacaksınız.
Kremlin Müzeleri için çeşitli kombinasyonlarda biletler var. Biz de zor da olsa bir Rus görevliyle anlaşıp hangi biletin bize daha uygun olduğuna karar verdik ve işte içerdeyiz. Müze biletleri hakkında bilgi için :  
http://www.kreml.ru/en-Us/visit-to-kremlin/ticket-prices/stoimost-vkhodnykh-biletov/  Biz 500 ruble ücreti olan, Kremlin Meydanı’ndaki tüm binalara girişi içeren(Ivan’ın saat kulesi hariç)  biletten almıştık.  Silah deposu için ise ayrı bilet almak gerekiyor..

Kremlin “kale”,”hisar”, “şato” anlamına gelen ve çoğu  tarihi Rus  kentinin merkezinde bulunan yapılar bütünüymüş.(Kaynak wikipedia) En tanınmışı da Moskova Kremlini imiş.

Kremlin’in içinde saraylar, kiliseler var. Kiliselerin içleri görülmeye değer. Hepsinin içinde İngilizce broşür var. Böylece kilisenin içindekilerin detaylarını okuyup öğrenebiliyorsunuz. Bu da Rusça harici dilde birşeyler görmenin neredeyse imkansız olduğu Moskova’da ilaç gibi diyebilirim :)

Bizim gezdiklerimiz: Büyük Petro,Büyük Katerina gibi  tüm Rusya hükümdarlarının taç giyme törenlerine tanık olan,devletin ana katedrali olan Dormition(Meryem Ana Ölümü) Katedrali, Archangel Michael(Başmelek Mikail) Katedrali, Duyuru(Annunciation) Katedrali, Deposition of the Robe (Meryem Ana’nın kutsal kilisesi katedrali),ayrıca  1585 yılında yapılan ve sadece bir kere kullanıldığı söylenen çarlık topu, 1735de dökülen ama çabuk soğuması için üzerine su dökülüp çatlatılan çarlık çanı..









Kremlin müzesinde epey vakit geçiyor bunu da söylemeden edemeyeceğim. Planlarınızı buna göre yapın derim.

Çıkışta artık karnımız zil çalmaya başlamıştı. İstikamet Moskova’nın İstiklal caddesi dedikleri Arbat Caddesi. Günün geri kalanında buradayız.. Eski ve Yeni Arbat caddesi olmak üzere 2 tane cadde var. Bizim hedefimiz eski Arbat caddesi. Biz biraz dinlenelim diye metroyla gittik ama metrodan indikten sonra biraz  yürüdük.Çünkü yeni  Arbat caddesine gelmişiz..:) Metrodan çıktığımızda aslında Kremlin Sarayı’na da çok yakın olduğumuzu gördük. Yürüyerek de gidilebilecek mesafede diyebilirim.

Eski Arbat caddesi boyunca adım başı hediyelik eşya dükkanları var. Moskova denilince akla ilk gelen hediyelik eşya ise tabi ki Matruşka. Envai çeşit ve ebatta, parça sayısı çok çeşitli, rengarenk, her desende, kız, erkek, ünlü kişilerin resimlerinin olduğu matruşka bulmak mümkün buralarda. Fiyatları parça sayısına ve işçilik kalitesine göre değişiyor tabi.. El yapımı olanlar ve 15 parça ve üstü olanların fiyatları daha yüksek. Biz uzuun pazarlıklar sonucu kendimize,anneme ve arkadaşlarımıza matruşka aldık.. Bu arada göbek kısımlarında çiçek desenli olanlar da var ama bence Rus masallarının resmedildiği bebekler daha anlamlı..

Cadde üzerinde ve ara sokaklarda çok sayıda restoran, bar bulunmakta. Bizim hedefimiz bir zincir olan Moo-moo restoranı. Rusçada My-My diye yazılıyor. İnek figürünün dekorasyonda bol bol kullanıldığı bir restoran. Sıraya giriyorsunuz, tepsinizi, çatal-bıçağınızı alıyorsunuz. Sıra ilerledikçe yemeklerin önüne geliyor ve istediğiniz yemeği söylüyorsunuz. Okuduğum sitelerde burada şaşlığın(shashlik) çok güzel olduğu söyleniyordu ama biz sonradan öğrendiğimize göre yanlış şubesine gelmişiz. Bizim gittiğimizde şaşlık yoktu maalesef.. :( Salatadan tatlıya, et yemeklerinden çorbaya seçenek bol. İngilizce konuşmak mümkün. Biz meşhur Rus yemeklerinden olan Borç Çorbası aldık tadına bakalım diye. Pancarla yapılıyormuş, içinde dana eti ve sebzeler var. Çok lezzetliydi. Yanına piroşki denilen, içinde soğan ve et olan Rus böreği aldık ekmek yerine. Ana yemek olarak da biftek ve patates püresi aldık. Biftekler hepimizde farklılık gösteriyordu sanırım. Benimki soğuk ve sertti. Pek çiğneyebildiğimi söyleyemeyeceğim. Yemekler çok pahalı değil. Bir öğün geçirilebilir. Esas caddenin daha aşağısındaki şubesinde çok çeşitliymiş. Bunu da restoranda görev yapan bir Türk adamdan öğrendik. Telefonumu şarja takacak priz ararken geldi ve konuşmaya başladık kendisiyle. Odasına götürüp takabileceğini söyledi. Tereddüt ettim başta ama sonra adam ikna etti beni. Hatta oturduğumuz masanın tam karşısındaki tavandaki kamerayı gösterdi ve buradan el sallarsan ben getiririm dedi..  :)

Arbat caddesi hem birşeyler yiyip içme hem de dükkanlara girip çıkma, alışveriş yapma derken kalan vaktimizi aldı. Caddenin en sonundaki süpermarkete tabi ki uğramadan olmazdı. Yurtdışı seyahatlerimizde market gezmek de olmazsa olmazlarımızdan bizim:)

Akşam oldu bile.. Hedefimiz Moskova’da gece nereye gitsek diye araştırırken bulduğum Help Bar. Taksiye atlıyor ve adresi söylüyoruz. 5 dakika sonra binanın kapısına geldik bile ama görünen yer bir bar değil bir restoran. Üstelik de adı Help değil.. derken gözümüze bir tabela çarpıyor üst katı işaret eden, hemen apartmana giriyor ve üst kata çıkıyoruz. Sevgililer günü olmasından ötürü oldukça kalabalık. Masalar rezerve olduğu için bizi bara alıyorlar. İyi ki de bara alıyorlar ama :) Çok keyifli saatler geçirdik orada.. 


(Bu arada son 1 senedir yurtdışı seyahatlerimizde telefonuma Trip Advisor'ın şehir rehberlerini indiriyorum. Offline da çalışması çok güzel bence. Restoran,bar,müze ne isterseniz bulmak mümkün. Haritada yaklaşık yeri de görünüyor. Tavsiye ederim herkese..)

Help Bar birkaç kez dünya barmenlik şampiyonasını kazanan bir barmenin açtığı bir bar. Adam barda harikalar yaratıyor resmen. Başkasına hazırladığı kokteylleri görüp bunu ben içebilir miyim diyip aldık durduk.. Fiyatları da gayet uygundu.. Epey içki içmemize rağmen 100 lira bile tutmadı içtiklerimiz.Eğer gidecek olursanız barda oturmanızı tavsiye ederim masalar yerine..

Moskova'ya kadar gelmişken ucundan kıyısından çılgın gece hayatını da görmeden dönmeyelim dedik ve geceyi noktalamak üzere Coyote Ugly Bar'a gittik.Otele oldukça yakın Kuznetsky Most sokağında bulunuyor burası.Şehrin en gözde gece kulüplerinden biri. Konsept belli. Barın üzerine çıkan kızlar dans ediyorlar.. Bu arada Moskova'da gece hayatına dair ilginç bir not: burada erkekler sorgusuz sualsiz içeri alınıyor. Ama kalabalık bir kız grubuysanız alınmama şansınız yüksek. İçerideki kız nüfusu çoksa yeni gelenleri almıyorlar resmen.. Neyse ki biz eşlerimizle gittiğimiz için içeri girmekte sorun olmuyor. Girişte ücret veriyorsunuz ama bayanlara ilk içki ücretsiz..

Burada kural belli-erkekler için yani: barda dans eden kızlara dokunmak yok. Dokunmaya, barın üstüne çıkıp kızlarla dansetmeye kalkarsan anında bodyguardlar kapı dışarı ediyorlar. Bizzat gördük, sarhoşun teki ısrarla şansını denedi, sonunda da kaldırımda kafasını kırdılar resmen adamın :(

Mekanın bir köşesine geçip bir süre etrafı izledikten, içkilerimizi bitirdikten sonra artık otele gidip geceyi sonlandıralım dedik. Malum sabahın köründen beri sokaktaydık resmen.. 

Tabi Moskova'dan gece manzaralarını fotoğraflamayı da ihmal etmedik..



Sabah kalktığımız gibi otelden çıktık bu kez. İstikamet İsmailova Pazarı.Şehrin uzak bir yerinde. Metroyla gitmek mümkün. Biz İzmaylovskaya duragında indik ama buradaki pazar sadece sebze,meyve, et, tavuk ürünleri satan bir pazardı. Metrodan çıınca bir büfeden gözlemeye benzettiğimiz bir yiyecek ile bugünkü kahvaltımızı yaptık. Ve sonra esas hedefimiz olan pazara gitmek için taksiye bindik. Ama siz Partizanskaya durağında inerseniz tam yerinde inmiş olursunuz.
İsmailova pazarı eski Rusya'dan eşyaların yanısıra turistler için bir sürü hediyelik eşya da barındıran, gezmesi keyifli bir yer. Matruşkalar ve diğer hediyelik eşyalar Arbat caddesine göre daha uygun. Pazarlık olmazsa olmaz.. :) Altan kendine buradan hatıra olsun diye bir kalpak aldı. S.S.C.Bden kalma bir likör seti de salonumuzdaki yerini aldı. Bence aldığımız en güzel hatıralardan biri oldu.. :) A bir de yılbaşı ağacı süsü aldık. Bayıldım resmen.. 


Moskova'daki 2. günümüz karlı ve bol rüzgarlıydı. Kat kat giyinmeme, üstümde kürklü bir palto,ayağımda kar botları olmasına rağmen 2. gün dondum resmen. İsmailova pazarı şehrin biraz da dışında ve daha yüksek bir bölgede sanırım. Merkeze göre daha soğuktu. Nur'la beraber pazardan deve tüyünden yapılmış çoraplar aldık kendimize. Botların içinde artık ayağımı hareket ettiremiyordum gerçi ama sıcacıktı ayaklarım.. :)



Pazarın hemen yanında Votka Müzesi var. Biz gezdik ama hayal kırıklığı oldu bence. Pek gezmeye, vakit harcamaya değecek bir müze değildi açıkçası. Giriş ücretli, ufak bir salondan ibaret müze aslında. Çeşit çeşit, boy boy votka şişeleri görülebilir. Bir de çıkmadan votka tadımı da yapabiliyorsunuz. Ama ikram ettikleri votka tatlı içkileri seven bana bile aşırı tatlı geldi.
Bu arada aşağıdaki fotoğraflara bakıp tüm binaları müze zannetmeyin. Burası içinde restoranlar da barındıran bir merkez.




Moskova'ya gelen her turistin bir de metro gezisi yapması şart bence. O istasyonların güzelliği nedir öyle allah aşkına. İstanbul metrosunun sevimsizliğini düşününce hele.. Adamlar resmen sanat yapmışlar metro istasyonlarında.. 









Epey üşüdükten ve acıktıktan sonra yine Arbat caddesine gittik. Gezimizin son durağı burada gördüğümüz Gürcü restoranı olmalıydı.. Fotoğrafını bir blogda görmüştüm. Güzel bir yere benziyordu. İsmi: Genatsvale Arbat. Gerçekten de keyifli bir mekandı. İçerisi de dışı kadar güzeldi. Yemekler de gayet lezzetliydi. Şaşlık istedik kuzu ve dana karışık. Bildiğimiz pirzola geldi ama nasıl bir terbiyede beklettilerse inanılmaz yumuşak ve lezzetliydi. Ortaya bir de gürcü pidesi yani haçapuri istedik. Hepsi gayet başarılıydı.. Garsonlardan sadece biri ingilizce biliyordu. Diğerleri ne dediğinizi anlamıyorlar pek.. 



Dönüş yolculuğumuz da epey olaylı oldu bu arada. Tam uçağa alınmak üzere sıraya girmişken uçuşlar rüzgar sebebiyle iptal oldu. 2 saatten fazla bekledik alanda. Acaba kalıcaz mı yoksa gidebilecek miyiz endişeleriyle geçti vakit.En sonuda uçağa binebildik. Hemen uyuyalım da hiç dğeilse işe biraz uyumuş gidelim dedik. Bir süre sonra bir uyandım ki o da ne hala yerdeyiz. Meğer 2 sarhoş yolcu binmiş bir de onları indirmeye çalışıyorlarmış.. Dönüşümüz muhteşem oldu anlayacağınız. Sabaha karşı İstanbul'da olabildik. O gün zor geçti ama napalım. Gezmeyi seven için bunlar vız gelir :)

Kısa ama çok keyifli bir geziydi. Moskova tabi ki 2 güne sığdırılabilecek bir şehir değil. Elimdeki notlara baktığımda görülecek daha bir sürü yeri var. Yine de bir haftasonu temel yerlerini, en önemli yerlerini gezmek mümkün. Ama vizesiz oluşu son dakikada karar verilip gidilebilecek olmasını da sağlıyor. Bir başka zaman yeniden gidilesi bir şehir bizce. Genelde Akdeniz ülkelerine ait şehirleri daha çok seven ben, beklediğimden daha çok sevdim bu soğuk şehri açıkçası. Yine gidip daha fazla yöresel yemek yiyip eksik kalan yerleri gezmek gayet cazip. Ama bu sefer daha sıcak bir havayı tercih ederim sanırım :) Eh soğuğunu gördük. Bir de Beyaz Gecelerini görelim değil mi? Yanına da bir St. Petersburg fena olmazdı sanırım :)