2 Aralık 2010 Perşembe

Rabat, Meknes,Fez

Fas gezimizin 2.günü sabah 06.15te kalktık ve kahvaltı sonrası hemen yola çıktık. Önce Rabat ve Meknes'i gezip oradan da kalacağımız Fez'e gittik. Rabat, Casablanca'ya 1,5 saat uzaklıkta. Fas'ın bugünkü başkenti. Görkemli mimarisi,ağaçlık bulvarları ve kafeleriyle ferah bir şehir. Hükümet binalarının, bankaların,tren garının yer aldığı V.Muhammed Caddesi geniş ve aydınlık bir cadde. (Fas'ta her şehirde en gelişmiş ve lüks caddenin ismi V.Muhammed bu arada;))

Biz önce Kraliyet Sarayı'nı gördük.


Ardından Casbah yani kasabaya gittik. Dar ara sokaklar,mavi-beyaz evleriyle çok şirin bir yer burası. Buranın portakalları ünlü dedi rehberimiz ve hepimiz seyyar satıcından portakal suyu içtik. Daha sonra da manzaralı bir terası olan bir cafede nane çayı içip Fas'a özel bademli bazı tatlılar yedik.. Gayet lezzetliydi..



Eski şehrin daracık sokaklarında gezinmek çok keyifliydi.. Biz Rabat'ı, özellikle eski şehrini çok sevdik.. Eski şehir ile yeni şehiri aşağıda da görebileceğiniz surlar ayırmakta..



Bu arada sokaklarda gezinirken az önce bahsettiğim portakal suyu içtiğimiz yerde çok ilginç Fanta şişeleri gördük, bunları da paylaşmak istedim..
Rabat'taki son durağımız V.Muhammed'in anıtmezarı oldu. V.Muhammed 1956 yılında Fas'a bağımsızlığını kazandıran kral. Anıt mezarı hergün ziyarete açık. Girişin 2 yanındaki muhafızlar Berberi savaşçıları gibi giyinmişler. İçeri girdiğinizde kendinizi ahşap oymalı bir kubbenin altındaki bir terasta buluyorsunuz. Hem V.Muhammed hem de 2 oğlu buraya gömülmüş. Anıtmezar 12.yüzyılın sonunda yaptırılan Hasan Camisi'nin kalıntılarına bakıyor. Yaptıran Yakub el-Mansur, cami bitirilmeden ölünce yapı da olduğu gibi bırakılmış. Projeden günümüze kalan tek şey, yıkılmış tuğla duvarların kalıntılarıyla çevrili, birbirine paralel, kısa sütunlar.


Anıtmezarı gezdikten sonra günün 2. durağı olan Meknes'e hareket ettik. Meknes'e öğle vakti vardığımız için önce Palais Terrab isimli bir restorana gittik. Burada ortaya pilav,patates salatası, nohut,lezzetli sayılabilecek baharatlı kabak,havuç ve pancar geldi. Ardından Pastilla denen Fas'a özel börek geldi. Bu da en beğendiklerim arasındaydı açıkçası. Ana yemek olarak Biftekli Tajin geldi. Bugünkü yemeklerimizin hepsi başarılıydı bizce..


Yemekten sonra sıra gelmişti Meknes'i gezmeye. Açıkçası Meknes görmeye çok da değer bir yer gibi gelmedi bana. Direkt olarak Fez'e geçsek de olurmuş.
Rehber kitaptan okuduğuma göre Meknes, 10. yüzyılda Miknase Berberileri tarafından kurulmuş,ancak haritadaki yerini Filali Sultanı Mevlay İsmail'in 17.yüzyılın sonunda burayı kendine başkent olarak seçmesiyle almış. Aşırılıklarıyla tanınan Mevlay İsmail'in hareminde 500 karısı ve cariyesinin bulunduğu, yüzlerce çocuğun da babası olduğu söyleniyormuş. Fransa Kralı XIV. Louis'e duyduğu hayranlıkla Meknes'te Versailles Sarayı'na rakip olabilecek yapılar yaratmaya çalışmış. O hayattayken projeler yapılmaya başlanmış ancak ölünce kent harabeye dönmüş.


....Fez'deki otelimiz Menzeh Zalagh. Görünüşte güzel ama yemekler ve kahvaltı bu gezide kaldığımız oteller içerisinde en kötüsüydü. İlk gün otelde yedik ama ondan sonra akşam yemeklerini dışarıda yedik. Tabi bunda otele 5 dak yürüme mesafesinde Mc Donald's olmasının da katkısı yok değildi;)

Yemek sonrası yürüyüşe çıkmak istedik. Yakındaki Muhammed Caddesine gittik. Rehber kitapta kafelerin olduğu yazıyordu ama burada arife günü olduğundan olsa gerek çok az yer açıktı, onlar da 21.15 gibi kapanmaya başladı. Biz de kös kös otele döndük.

Bayramın 1.günü sabah oteldeki kötü kahvaltıdan sonra 9da otelden çıktık. Önce Borj Tepesi'ne gidip şehri panoramik gördükten sonra seramik atölyesine geldik.


Ki bizce gelmesek de olurdu.İnsanlar saatlerce alışveriş yaptılar..Ne aldılar onu da anlamadık ama.. Biz yurtdışı seyahatlerimizde Türkiye'de de bulabileceğimiz şeyler değil de daha çok hatıra kalacak, bize orayı hatırlatacak,özel şeyler almayı tercih ediyoruz. Tabi ki magnet ya da ufak tefek biblolar olmazsa olmaz ama yani seramik olmasa da olurdu bizce..Üstelik de çok fazla zaman kaybı oldu.

Daha sonra eski şehirde bir meydanda otobüsten indik ve Fez Medina'sında, daracık sokaklarda gezmeye başladık.


Fez için dünyanın en büyük ve en iyi korunmuş Ortaçağ İslam kentlerinden biri deniyor. 1981 yılında UNESCO Dünya Mirası alanı ilan edilmiş ve Fas hükümeti,bu çerçevede, eski kentin ihmal edilmiş binalarını ve altyapısını iyileştirmek için UNESCO ve diğer uluslararası kurum ve organizasyonların da desteğiyle, büyük bir restorasyon çalışması başlatmış.

Kurban Bayramı'nın ilk günü olduğu için her yer kapalıydı tabi ve ortalık kurban kesenlerle doluydu. Ama yine de avare avare ara sokaklarda boşken gezmek bize keyif verdi. Çok kalabalık olsa bunalabilirdik. Kurbanlar kesildikten sonra yakılan ateşlerde kafaları yakılıyordu. Aslında tüyleri yakılıyor ve ortalık simsiyah kafalarla doluydu. Sokaklarda keskin bir is ve yanık kokusu vardı. Turdakilerin neredeyse tamamı "Bizi buraya niye getirdin?" diyip durdu rehbere. Herkesin derdi alışveriş..;) Burada dip not olarak söylemek isterim ki Fas'a Kurban Bayramı'nda gidecekseniz bu tip manzaralarla karşılaşmanız çok normal. Biz gitmeden önce araştırmalarımıza böyle olacağını okumuş ve bilerek gittik. Ancak burada tur şirketinin eksiği katılımcıları bu konuda uyarmamak bence çünkü herkes araştırmıyor,kayıt yaptırıp gidiyor sonuçta ve insanlar, ben de dahil olmak üzere iğrendiler o görüntülerden-ki ben hazırlıklıydım. Ortalıkta bıçaklar, ateşler, kafalar, bağırsaklar... gerçekten çok kötü bir görüntüydü.. Bu arada yanlış anlaşılmasın bizde olduğu gibi Fas'ta da kurban kesimi özel yerlerde yapılıyor, sokaklarda değil. Kesim sonrası kafaların yakılması ve derinin yüzülmesi kısmı sokaklarda yapılıyor sadece gördüğümüz kadarıyla.. Bu da işin tesellisi;)

..Evet nerede kalmıştık.. Hah, herkesin derdi alışveriş olduğu için deri ürünler satan bir dükkana girdik bu kez. Alt katında deri ceketler, üst katında çantalar ve babuşlar vardı. Babuş, Fez'in ünlü el yapımı terlikleri.Üç farklı deri kullanılıyor.Terliklerin üstü dana derisinden, içi keçi postundan,tabanı ise hayvanın başından elde edilen daha kalın bir deriden yapılıyormuş. Fas'ta deri üretiminin başkenti Fezmiş bunu da öğrendik.:)

Biz de alışveriş furyasına kapıldık ve tanesi 150 Dirheme 2 babuş aldık. Ceketler çok ucuz değil aslında ama insanlar saldırdı..

Bu arada deri dükkanından çıktığınızda ortalıkta leş gibi bir koku vardı. Bu kokunun sebebi tabakhanelermiş;)

Nihayet herkes alışverişini yapabildikten sonra güç de olsa mağazadan ayrılabildik turca ve bu kez bir başka alışveriş mekanı olan el işi mağazasına gittik. Bizce almaya değer hiçbir şey yoktu ve çok gereksiz zaman kaybettik. Turla gitmenin kötü yanı bu, çoğunluğa uymak zorunda kalıyorsun. Hayır, el işi ürünlerinin en mükemmeli bizim ülkemizde var zaten. O kadar basit şeyler vardı ki.. Ama işte zevkler ve renkler tartışılmaz napalım;)

....Veeeee sonunda yemeeekk..Bu sefer kuskus yedik yine buraya özel olarak. Bu bildiğimiz kuskus değil ama. İrmikten yapılıyor. Yine sebzesi ve eti var içinde. Biz de dahil olmak üzere çoğu kişi beğenmedi sanırım.. Bir de Fas şarabı içtik,kırmızı,Guoruanne üzümlerinden yapılmış bir şaraptı.. Tadı güzeldi. Mısır'da içtiğimiz Ömer Hayyam şarabı gibi değildi..



Yemek sonrası karınları doymuş tur kafilesine yeni alışveriş durakları gerekiyordu tabi ki ve bu sefer bakırcıya gidildi. Bizler insanlardaki bu alışveriş manyaklığını anlayamamaktan kaynaklı olarak tuhaf tuhaf etrafa bakınırken dükkanı neredeyse boşalttılar tur arkadaşlarımız:)

Bu gün içerisinde ayrıca Karouine(Karaviyin) Camii ve II.Mevlay İdris Zaviyesi'ni gezdik.. İşte oralardan ve Fez'deki görüntülerden derleme:


Fez'deki 2. akşam yemeğimizi Mc Donalds'da yedik daha önce de bahsettiğim gibi otelin yemekleri kötü olduğu için.. Yemekten sonra yine yürüyüş yaptık. Sokaklarda insanlar daha fazlaydı..bayram gezmesi herhalde.Bir cafede oturduk turda tanıştığımız arkadaşlarımızla, toplam 6 kişi.. Siyah çay dedik nane çayı geldi bir Fas klasiği olarak..:) Burada her yerde nane çayı var. Çay dediğinizde hemen nane çayı anlaşılıyor..:)

Sohbet, muhabbet ile dolu çok keyifli,bol gülmeli bir akşam geçirdikten sonra otelimize döndük. Ertesi sabah erken saatte Marakeş'e doğru yola çıkıcaz.. Turun en heyecanla beklediğimiz kısmı Marakeş günleri zaten..:)


Not: Daha fazla Fas fotoğrafı için http://altanyaman.blogspot.com/p/portreler.html adresine bakabilirsiniz.



23 Kasım 2010 Salı

Casablanca

Fas... Yıllardır görmek istediğim ülke.. Hep ilginç ve gömeye değer bir ülke olduğunu düşünmüşümdür. Interrail ile Avrupa'yı gezdiğimiz zaman İspanya'dan geçmek istemiş ancak en güneye inip Fas'a geçmenin çok vakit kaybı olacağını düşündüğümüz için vazgeçmiştik.
..veeee işteee zamanı gelmişti.. Gitmeden önceki araştırmalarımızda Kasım ayının Fas için yağmurların başladığı ay olduğunu okuduğumuzda hevesimiz kırılmadı desem yalan olur ama sonra geçen sene, aynı günlerdeki hava durumunu bulduğumuzda sadece 1 gün yağmur yağdığını görünce risk almaya değer dedik ve tura kaydımızı yaptırdık.
Bir pazar gecesi Sabiha Gökçen havalimanına girdiğimizde ikimiz de heyecanlıydık, yeni bir yer göreceğimiz için. 4,5 saat sürmesi gereken yolculuğumuz önce 40dak kadar rötarlı başladı, sonra uçakta yavaş mı gitti ne;), öngörülenden biraz daha uzun sürdü ve sabaha karşı,hatta resmen sabah Casablanca'ya indik. En kötüsü pasaport kontrolünde 1 saat beklemekti. Gidip en yavaş çalışan gişeyi bulmuşuz. Adam altı üstü 2 damga basacak, bir etrafı süzüyor, 1 damga basıyor, sonra yine etrafa bakıyor falan.
Bavullardı, tura katılanların hepsinin otobüste toplanmasıydı derken saat 6-7 yı buldu neredeyse.Sonunda otelimize giriş yapabildik. (Diwan Otel Casablanca) Rehberimiz "isterseniz biraz uyuyalım,dinlenelim, öyle tura çıkalım" dedi. Herkes de onayladı ve 10.30 gibi kahvaltıya inmeyi kararlaştırdık.
Otelimiz çok iyi değil. 4 yıldızlı ama çok başarılı olduğunu söyleyemiycem açıkçası. En önemlisi odamız buz gibi.. Ama çok geniş. Tuvalet 2 odadan oluşuyor. İlk odada klozet var sadece. Sonra oradan çıkıp banyoya geçiyor ve ellerinizi yıkıyorsunuz.. :) Bu arada dikkatimizi çeken ilginç bir durum vardı: müslüman bir ülkede olmamıza rağmen taharet musluğu yoktu ve Fransız etkisinde kalarak bide' vardı onun yerine.
Neyse efendim güzelce uykumuzu aldıktan sonra 10.00 gibi kalktık ve kahvaltıya indik. Kahvaltı namına büfe son derece zayıftı. Çay, poşet çaydı. Peynir, krem peynir ile beyaz peynir arası birşeydi. Zeytinin tadı çok kötüydü.Bir ekmekler bir de gözleme gibi ufak hamur işi güzeldi sanırım. Ha en iyisi otelimiz çok merkezi bir konumdaydı. :)Bu da bize yeterdi. Zaten odaya yatmadan yatmaya geleceğimiz düşünülünce;)
Kahvaltı sonrası biraz dolar bozdurduk resepsiyonda (1$=8 dirhem,1 euro=11 dirhem,1 TL=6 dirhem yaklaşık olarak).
Önce panoramik tur yaptık şöyle bir. Habous meydanı'ndan geçtik. Burası şehirde durumu iyi olanların ve özellikle fransızların oturduğu bir bölge. İlk durağımız Hükümet Sarayı'ydı. Buradaki askerlerin fotoğrafını çekmek yasak. Güzel bir saray. Bol işlemeli. Burada rehberimizin ağzından tur boyunca düşmeyecek ilk kelimemizi duyuyoruz: Hispano-Moresk:) Fas'ta hemen her yerde bu türün örneklerini görmek mümkün 1 haftalık tur boyunca anladığım kadarıyla.

Burada kendimizi fotoğraf çektirmeye kaptırdığımızda bir anda turun çoktan gittiğini farkettik ve koşa koşa onları bulmaya gittik. Bu, turla gittiğimiz gezilerde sık karşılaştığımız bir durum:)

Kısa bir medina(eski şehir) turu attıktan sonra otobüsle turumuza devam ettik.

Şehrin tüm işlek caddeleri Birleşmiş Milletler Meydanı'nda toplanıyor. Hyatt Regency Otel de bu meydanda.
Panoramik turumuzun neredeyse ortasında sıra gelmişti öğle yemeğine. Yemek yemek üzere deniz kenarına, Corniche semtine gidiyoruz. Corniche yani Kordonboyunda 20 dakikalık bir yürüyüş yaptıktan sonra "Restaurant Essad" da yemek yedik.

Denize sıfır çok güzel kafeler vardı ancak rehberimiz bu ufak esnaf lokantası kılıklı yeri seçti illa mezgitleeeerr, kalamarlaaarr yemek için(tur boyunca sevgili rehberimiz sürekli mezgitlerin, kalamarların hayalini kurdu durdu ama ne kadar elde etti orası meçhul;)).. Burada 2 mezgit,2 bira,1su için 207,9 dirhem ödedik. Mezgitin yanında patates kızartması da vardı. Ayrıca ortaya ezme,biber salçalı bir meze ve çok keskin kokan bir hardal ve zeytin getirdiler.


Karnımız doyduktan sonra sıra gelmişti Casablanca'da görülmesi gereken belki de en önemli yapıya.. Hassan II Camii. Hassan II Camii, Mekke'deki Mescid-i Haram'dan ve Medine'deki Mescid-i Nebevi'den sonra dünyanın en büyük 3.camisi olarak biliniyormuş. 1980-1993 yılları arsında yaptırılmış. İç mekanda 25000 kişi aynı anda namaz kılabiliyor, avlusunda 80000 kişi toplanabiliyor, ayrıca 200 metrelik minaresinde bulunan lazer lamba 35 km uzaklığa kadar namaz vaktini bildiriyormuş. Yapı, 20000 metrekare alana kuruluymuş. Gerçekten günün en etkileyici gezisiydi buraya yaptığımız ziyaret. Normalde giriş 12 euro imiş ama müslümanlar için ücretsizmiş. Erkeklere girişte "Müslüman mısın?" diye soruyorlarmış. Bununla ilgili Altan komik de bir diyalog yaşamış."Muslim?" diye soran adama o da "Yes,Müslim" diyince adam tekrar "Muslim?" demiş. Kocam yine uyanamamış ve "Yeeess,Muslimm" demiş. Adam bu sefer Altan'ın kolundan tutup tekrar "Muslim?" diyince anlamış ve "Elhamdülillah" demiş ve bu sefer içeri girebilmiş.. Adam da gülmüş.. :) Bayanlar başımızı örtüp gayet rahat içeri girebildik ücretsiz olarak.

Camiden sonra Casablanca Feneri'nin oraya gittik. Buradan caminin görünüşü iyi imiş fotoğraf açısından. Fotoğraf çekecekler buradan güzel bir görüntü alabilirler.

Tekrar Corniche semtinden geçerek yolumuza devam ettik. Bu semti çok sevdik. Deniz kenarında birçok beach club, restoran,cafe var. Zenginlerin oturduğu her halinden belli olan ultra lüks evlerin arasından geçtik.

Yolda giderken daha önce rehber kitapta da okuduğumuz sokakta su satan adamları gördük. Çok şirin olduklarını söylemeliyim. Allahtan otobüs durdu da Altan hemen inip fotoğraflarını çekti adamların.

Casablanca'da günümüz böyle sona erdi. Otelde yemek sonrası rehberimizin tüm ikazlarına rağmen;) dışarıda biraz yürüdük. İkazlarına rağmen dedim çünkü rehberimiz bence çok yanlış bir şekilde otobüste herkesi korkuttu: "Aman sakın otelinizden dışarı çıkmayın akşam. Tehlikeli olabilir. Kurban Bayramı dönemi olduğu için insanlar agresif olabiliyormuş. Kurban alamayanlar yolunuzu kesip para isteyebilirlermiş" falan deyip durdu. Madem Fas böyle tehlikeli bir yer, o zaman neden tur düzenliyorsunuz? diye sormak istedim ama tuttum kendimi. Kaldı ki gelmeden önceki araştırmalarımda ve okuduğum rehber kitapta da Fas'ta suç oranının düşük olduğunu, turistlere karşı suç işlemenin ise cezasının çok büyük olduğunu, bu yüzden çok dikkat ettiklerini okumuştum. Ayrıca internette araştırdığınızda en güvenli müslüman ülkelerden biri olduğu da yazmakta. Rehberin bu tutumu ilgimi çekti açıkçası ve geldikten sonra bu ve benzeri davranışlarını tur şirketine ilettim. Umarım bizden sonra gideceklere bir faydam olmuştur.

Hyatt Otelin oraya kadar topu topu 10 dakikada yürüyünce iyice anladık otelimizin çok merkezi bir konumda olduğunu. Amacımız Casablanca filmine konu olan Rick's Bar'ı canlandırdıkları barı bulmak. Nette okuduğumuza göre Hyatt Otelin içinde imiş ama oraya gittiğimizde 2-3 sene önce kapandığını ve limana yakın bir yere taşındığını öğreniyoruz. Buranın önünden gündüz de otobüsle geçmiştik. Hemen kırmızı Petit taksilerden birine bindik. Yaşlı amca taksimetreyi açmayı sonradan akıl etti ve 6-7 dak sonra oradaydık işte. Hyatt Otelin karşısından Rick's Bar'a 7 dirhem tuttu taksi.
Rick's Cafe çok güzel bir yer. Girişteki Faslı adam Türk olduğumuzu hemen anladı. Nasıl anladığını sorunca da "My name is Kerim Bond'' cevabını verdi:) Burada hem yemek yiyebiliyorsunuz hem de üst katta küçük bir alanda sadece içki içmek üzere oturabiliyorsunuz. Biz yemeğimizi otelde yediğimizi çin sadece içki içtik. Altan 2 duble Jameson içerken ben de Creme de Framboise içtim. Tek kelimeyle bayıldım. Tam benlikti.. Jameson'ın tanesi 70 dirhem iken, Creme de Framboise 50 dirhemdi. Çok keyifli, huzurlu bir akşam geçirdik. TVde Casablanca filmi altyazılı olarak sürekli oynuyor ve oradaki barla birebir aynı yaptıklarını görebiliyorsun.
Burada oturmaktan çok keyif aldık. İyi ki rehberin söylediklerinden korkup otelde oturmamışız. Burayı göremeseydim gerçekten üzülürdüm..

Sabah erkenden kalkıp Rabat'a doğru yola çıkacağımız ve bugünden de uykusuz sayıldığımız için otele erken gidip 1.günümüzü böyle sonlandırmaya karar verdik.


Not: Fotoğraflar için sevgili kocacığıma teşekkür eder, daha fazla fotoğraf görmek isteyenler için http://altanyaman.blogspot.com/p/portreler.html adresine bakmanızı tavsiye ederim...:)