30 Mayıs 2014 Cuma

Amo Firenze...

Nasıl anlatsam, nereden başlasam.. Sene 2003..Ankara'da her haftasonu İtalyan Kültür Merkezi'nde İtalyanca öğreniyorum öğlene kadar. Çevrede herkes ne yapacaksın İtalyanca'yı diyip duruyor. Anlatamıyorum zevk için öğreniyorum.. Çok eğleniyorum, seviyorum diye..İtalyan Kültür Merkezi her sene yıl sonunda burs sınavı yapıyor, yazın İtalya'nın çeşitli şehirlerinde 1 ay dil okuluna gönderiyor burs alanları. Ve bendeniz bu burslardan birini kapıyorum.. İstikamet Floransa.. Havaalanından kalacağım eve giderken Duomo'nun dibinden geçtiğim anı hiç unutamam.. Neresine bakacağımı şaşırmıştım. Bu nasıl bir yapıydı? Kocamaan, heybetli.. Şimdiye kadar gördüğüm tüm yapılardan farklı.. O an aşık oldum bu şehre.. Orada kaldığım 1 ay boyunca fikrim hiç değişmedi.. Apartmanlarının kapılarına, dar sokaklarında yürürken köşe başından atının üstünde bir şövalye görecekmişim gibi hissetmeye bayılıyordum resmen. Rönesans'ın doğduğu yerde yaşamak, sanatla bu kadar içiçe yaşamak ne muhteşem bir histi..Ayaklarım geri gide gide döndüm Ankara'ya. Sonraki sene, kuzenlerle yaptığımız Interrail gezisinde yeni yerler görmekten çok Floransa'ya da gidecek olmak heyecanlandırdı beni. Tüm sokaklarını ezbere dolaştım, dolaştık.. Özlediğim restorana gittik, sokaklarda dolaştık..
Ve aradan 10 sene geçti.. Sanki daha dün gibi oysa orada olduğum zamanlar.. Koskoca 10 sene.. Neler olmadı ki bu süre boyunca? Üniversite bitti, İstanbul'a yerleştim, işe girdim, üstüne 2 iş değiştirdim, evlendim, anne oldum, oğlum 3 yaşına geldi bile, yepyeni bir hayat kurdum bu 10 senede.. Venedik'e gelmişken, pek yakın olmasa da, ne yapıp edip Floransa'ya gidilmeliydi.. Altan'ın da benim bu kadar övdüğüm şehri görme isteği olunca, e tatil arkadaşlarımız da bize uyunca kendimizi bir sabah trende bulduk. Hızlı trenle 2-2,5 saatte gidiverdik. İstasyondan çıkıp otobüs durağını ararken yıllardır görmediğim bir dostu görmüş gibi sevinçliydim..Abartmıyorum.. Gerçekten.. Çizdiğim gezi rotasına göre, gezimize Piazzale Michelangelo’dan başlayacaktık. Böylece turistik Floransa merkezini yürüyerek görebilecektik.. Kısıtlı zamanı olanlara da aynı rotayı öneririm. Bir şehri görmenin, keşfetmenin en iyi yolu yürümektir. Buyrun size Floransa’da 1 gününüz varsa en iyisinden bir yürüyüş rotası..J

İstasyonun önündeki otobüs duraklarından Piazzale Michelangelo'ya giden bir otobüse binebilirsiniz. Otobüs fiyatı 1.20 Euro..Panoramik Floransa turu yaparak meydana gelebilirsiniz. Meydandaki manzara harika. Tüm şehri tepeden görmek mümkün.. Buradaki hediyelik eşya satan dükkanlardan güzel tshirtler alabilirsiniz. Zira şehirdeki işporta mağazalar,standlar arasında en kaliteli tshirtleri buradakiler satıyor.. Bu da ufak bir ipucu size.. :)




Yüzünüzü şehre doğru döndüğünüzde sol tarafta en sonda bir büfe var. Bu büfenin arka tarafında bir yerde merdivenler var. Bu merdivenleri kullanarak aşağıya doğru inişe geçilebilir. Yol sizi yönlendiriyor zaten. Ve yavaş yavaş Ponte Vecchio'ya yani Eski Köprü'ye yaklaşıyorsunuz.Bu köprü, Arno nehri üzerinde bulunan, Floransa'nın en meşhur köprüsüdür. 14. yüzyılda tamamlanmış.Köprünün üstünde çoğunlukla kuyumcular ve hediyelik eşya dükkanları bulunmakta. Bu arada körüye doğru yürüdüğünüz yol üzerinde bir süpermarket bulunmakta. Gelmişken İtalyan mamülleri almak isteyenlere duyurulur.. Fiyatlar gayet uygun..




Köprüden karşı tarafa geçtiğinizde sağ tarafınızda Louvre müzesinin küçüğü olan Uffizi Galerisi bulunmakta.(Galleria Degli Uffizi).Dünyadaki en eski ve ünlü sanat müzelerinden biri.Ünlü Medici ailesinin koleksiyonu sergileniyor. Yazın burada çook uzun kuyruklar oluşuyor içeri girebilmek için. Onun için gelmeden önce rezervasyon yaptırırsanız o kuyrukta beklemeden rahatça içeri girip önceden hazırlanmış biletinizi alıp gezmeye başlayabilirsiniz.
Biz bu gezimizde hızlandırılmış bir tur yaptığımı için içeri girmedik. Bir dahaki sefere inşallah..:)
Önünden geçerek Santa Croce kilisesinin olduğu meydana gidiyoruz. Bu arada kendimle gurur duydum, 10 sene önce en son geldiğim halde bu turda sadece bu meydana giderken bir sokakta şaşırdım ama çabuk farkedip bu sokak değildi diyerek çıkıp doğru yolu buldum.. :) İçime bir navigasyon cihazımı kaçtı acaba, bazen şüpheleniyorum..:)
Ah o ara sokaklar.. dilediğimce gezemesem de bu kez, özlem gidermeme yetti biracık olsun..
Vee Santa Croce Kilisesi.. Dil okulum hemen arka sokağında olduğu için hemen her gün önünden geçtiğim kilise..(Basilica di Santa Croce).Burası Floransa'daki Franciskan mezhebinin en önemli kilisesi.Yapıldığı yer ilk başlarda şehir surlarının dışında ve bataklıkmış. Michelangelo,Galileo,Machiavelli,Foscolo,Gentile,Rossini,Marconi gibi en meşhur İtalyanların mezar yeriymiş.Bu sebeple "İtalyan Övünmeler Tapınağı"-Tempio dell'Itale Glorie olarak da biliniyormuş.(Kaynak:Vikipedi)

Buradan yine ara sokaklardan devam ediyoruz gezimize. İstikamet Palazzo Vecchio yani Eski Saray. Hani yukarıda bahsetmiştim ya köşebaşından atının üstünde şövalye çıkacakmış gibi geliyor diye. İşte ara sokaktan bu saraya doğru gelirken bu hissi en çok hissedebileceğiniz anlar diyebilirim sanırım..
Altan'ın en çok bayıldığı yer burası oldu galiba çünkü Dan Brown'ın kitabında okuduğu yerleri gözüyle görüp canlandırabildi bu meydanda..


Bu arada eski sarayın olduğu meydanın ismi Piazza della Signoria..Palazzo Vecchio Floransa'nın en önemli tarihi yapılarından biri.1872'den beri belediye sarayı olarak kullanılmakta.Sarayın Signoria meydanına bakan terasında Donatello'nun "Yudit ve Holofernes"i, Michelangelo'nun "Davut" unun kopyası(eskiden burada bulunan orijinali günümüzde Floransa Akademisi'nde) gibi Rönesans döneminin en önemli heykelleri yeralmakta.

Altan'a kalsa sanırım bütün günümüzü burada geçirebilirdik ama zaman kısıtlı, gezilecek yerler çoktu. Üstelik acıkmaya başlamıştık ve yemek yemeyi planladığım meydan gezimizin neredeyse son durağıydı.. Yolumuza Piazza della Repubblica'ya doğru devam ediyoruz arada ara sokaklara gire çıka..


Bu meydanda kocamaan bir kitabevi var:Edison.. Aşırı sıcak yaz günlerinde şehirde dolaşırken, sıcaktan bunaldığımda klimalı ortamıyla kurtarıcım olmuştur hep.. Ayrıca burası akşamları gençlerin buluşma noktasıdır, biz de hep burada buluşurduk arkadaşlarla. Edison'a yüzünüzü döndüğünüzde sol tarafta bir ara sokakta bir Irish Bar vardı bu arada, şimdi hatırladm. Yolu düşen olursa, akşamları sokaktaki maslaarında oturması keyiflidir. 
Meydandaki kafelerde bu sefer oturmadık ama 10 yıl önceden hatırladığım oldukça pahalı kafeler olduğuydu. Yine de sağ tarafta köşedeki meşhuur Gilli'de bir dondurma yenilmeli bence..

Ha bir de bu meydana yakın bir yerlerde Floransa'nın meşhur domuz heykeli vardır. Bu sefer bulamadım, yerini unutmuşum ama mağazalardan birine sorsanız söylerler diye düşünüyorum. Efsaneye göre; domuzun ağzına bozuk para koyarsanız ve aşağıdaki deliğe düşürmeyi başarırsanız Floransa'ya tekrar geleceksiniz demekmiş..

Meydan solunuzda kalacak şekilde yürümeye devam ettiğinizde karşınıza yazımın en başında bahsettiğim, taksiden gördüğüm ve beni kendine hayran bırakan Duomo ile burun buruna geleceksiniz..
Altan burayı görmeden önce Santa Croce'ye bayılmıştı. Burada neresinin fotoğrafını çekeceğini, ne tarafına bakacağını şaşırdı resmen.. Haksız da sayılmaz hani..Böyle bir devasa yapı yok gerçekten de..:)
Buyrun seyre:

Duomo.. Diğer adıyla Santa Maria del Fiore..1436 yılında tamamlanmış. Yapımı 150 yıl sürmüş.Rönesans'ın en meşhur kiliselerinden sanırım. Bu arada buranın kubbesinin yapımında Roma'daki Pantheon'dan esinlenimiş, ancak saygıdan ötürü 1 metre daha küçük yapılmış.O kadar büyük ki, yakın zamana kadar benzeri yapılamamış modern aletlerle bile..
Bu arada eğer isterseniz içeri girip epey meşakkatli merdivenelrden tırmanarak kubbenin tepesine çıkmak da mümkün. Manzara tabi ki inanılmaz.. Ama aşağı indiğinizde dizlerinizin titremesi kaçınılmaz. Tavsiye isterseniz kendinizi gözünüze ilk çarpan dondurmacıya atmalısınız bence.. :)
Duomo'nun hemen önünde ufak bir yapı daha göreceksiniz. Bu da Vaftizhane..Yapı,Ghiberti tarafından yapılan rölyef heykelli bronz kapıları olan, sanatsal 3 setiyle meşhur.Bu kapılar,Michelangelo tarafından güzelliklerinden ötürü ve Rönesans'ın başlangıcı olarak söylendiğinden Cennetin Kapıları olarak isimlendirilmiş.

Bu harika yapıları da gördükten sonra sıra geldi yemek yemeye. Çok çeşitli hediyelik eşya, giyim vs. nin satıldığı Mercato Nuovo'yu da gezerek San Lorenzo meydanına ulaşabilirsiniz. Bu ufak meydanda çeşit çeşit kafe, trattoria bulunmakta.Biz gözümüze en şirin görünen ve en kalabalık olan Trattoria Zaza'da yedik. Ve hiç pişman olmadık. Gerçi Altan ve Sinan abi istedikleri Ossobuco'nun aslında incik olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradılar ama Hande Abla'nın risottosu herkesi mest etti galiba..:)
(www.trattoriazaza.it).. Bence kesinlikle bir öğününüzü burada yemeye çalışın. Pişman olmazsınız.. 

Hızlandırılmış Floransa turumuz sona erdi böylece. Yemek sonrası yürüyerek 5 dakikada tren istasyonunda oluverdik. Tabi ki usta rehber, Floransa'lı Duygu sayesinde :)

Bu yazıyla beraber Şubat ayında yaptığımız Venedik Karnavalı gezimizi de sonlandırdık. Yeni güzergahlara doğru yola çıkacağız pek yakında.. :)

İzlemeye devam.. 

13 Mayıs 2014 Salı

Verona

İtalya'da daha önce görüp, yine görebilirim dediğim şirin bir şehir Verona. İsmi aşk ile özdeşleşmiş çünkü burası meşhuur Romeo ve Jülyet'in yaşadığı şehir aynı zamanda. Hal böyle olunca da şehirde her yerde kalpler, hediyelik eşya dükkanları hep kalpli veya Romeo ve Jülyet ile ilgili objeler içeriyor.
Milano dönüşünde yolumuzun üzeri diye uğradık biz de.. Aslında vakit olsa Como ve Garda gölü ve çevresini de görmek isterdim ama artık o da bir başka geziye inşallah..:)
Bu arada burada bulunan tarihi binaların önemi dolayısıyla şehir UNESCO Dünya Mirasları listesine de dahil edilmiş..

Tren istasyonundan inince aslında yürünebilir de merkeze ama bizim vaktimiz kısıtlı olduğu için taksiye binmeyi tercih ettik.. Merkeze geldiğinizde sizi Roma'daki Colosseo'nun minyatürü bir arena karşılayacak. Burası bildiğim kadarıyla Colosseo'dan daha eski bir arena..

Arenanın hemen yanındaki caddeden devam edilebilir gezmeye.. Burası ve bu caddeyi kesen sokaklar alışveriş sokakları.. Bildiğiniz veya bilmediğiniz hemen her marka mevcut..
Bu caddeden boylu boyunca ilerledğinizde yol sizi Piazza Della Erbe'ye çıkartıyor. Çok şirin bir meydan burası.. Ortada hediyelik eşya, giyim, resim vs.. alabileceğiniz standlar, meydanın kenarında da bir sürü restoran,cafe bulunmakta. Yemeğimizi burada yemeyi kararlaştırıp önce hava kararmadan Jülyet'in evine doğru yollandık..

Jülyet Capulet'in evi şu an müze olarak kullanılıyor.. Dışarıdan Romeo aşkını itiraf ederken Jülyet'in durduğu meşhur balkonu görebilirsiniz. Biz içeri girmedik vaktimiz dar olduğu için..Zaten ziyaretçilerin çoğu bu balkonu görmeye geliyor :)
 Bahçede bir de Jülyet'in bronz heykeli var. Güya Jülyet'in sağ göğsünü tutarsan şans getiriyormuş.. E biz de eksik kalmadık tabi..:)

Evet sıra geldi bu kısacık , bir nevi panoramik Verona turumuzdaki son durağa: Piazza Delle Erbe ve tabi ki yemek..



Verona'da yemek konusunda yanlış bir tercih yapmışız.. Acaip ağır servisi olan bir yerdi oturuduğumuz restoran. Yemekleri lezzetliydi ama acele olmalarını söylememize rağmen acaip yavaşlardı..
Hızlıca yemekleri yiyip hemen taksiye atlayıp istasyona uçtuk resmen ve kendimizi trene zor attık..
Yarın Floransa'dayız. Yaşasınnn:)