1 Aralık 2016 Perşembe

Hola Barcelona!!!

2016 yılının Kurban Bayramı'nda epeydir gitmek istediğimiz Barcelona'ya uygun bir fiyata uçak bileti bulunca kaptık biletleri hemen. Bu gezi Rodos sonrasında oğlumuz ile gittiğimiz 2. yurtdışı gezisi idi. Ama Rodos'tan farkı bu sefer yaz tatilinden ziyade şehir gezecek olmamızdı. Efe uyum sağlar mı bize diye çok düşündük, bu seferki gezimizin her zamankinden farklı olabileceğini baştan kabullendik. 2 kişi olduğumuzdaki kadar çok gezemeyeceğimiz, 5 yaşındaki oğlumuzun bizim kadar yürüyemeyeceği(evet biraz abartıyoruz yurt dışı gezilerinde yürümeyi)  düşüncesindeydik. Ama itiraf etmeliyim ki Efe bizi çok yanılttı. Günde en az 16 km bizimle beraber, gıkını çıkartmadan yürüdü Yorulduysan oturalım dediğimiz her an oturmak yerine gezmeyi tercih etti. Hatta Altan kendine nargile kafe bulduğunda "Anne babam otursun, biz gezelim" dedi ve biz anne-oğul Barca sokaklarını arşınlamaya devam ettik. Efe gündüz yorulunca akşam erken uyumak ister diye öğleden sonraları birimiz onunla otele gidip uyumasını sağladık. Ve tabi ki akşamları gece hayatı yerine yemek sonrası biraz gezip otelin yolunu tuttuk dinlenmek üzere. Önceki tatillerimizden farklı oldu tabi ki biraz ama gezmenin bu yeni 3 kişilik halini de çok sevdik. Dolayısıyla bu gezinin kahramanı bence oğlum Efe.. :)

Barcelona'da kaldığımız otelin ismi Hostal Lesseps di. Gracia bölgesinde, Lesseps metro durağına 2 dak yürüme mesafesinde,merkezi bir oteldi. Aynı zamanda Park Güell e de 10-15 dak yürüme mesafesindeydi. Tam karşısında  bazı günler kahvaltılarımıza ev sahipliği yapan bir pastane vardı. Diğer günler de birkaç bina ilerideki bir cafede ispanyol omlet yiyerek kahvaltı ettik.

Havaalanından şehir merkezine otobüsle rahatça gidebilirsiniz. Biz gece 12den sonra indiğimiz halde Catalunya meydanına bu otobüslerle rahatça gittik.

Gezimizin ilk durağı Barcelona'ya gelen her turistin ziyaret ettiği, Gaudi'nin  en büyük eseri olarak kabul edilen, "Kutsal Aile" anlamına gelen Sagrada Familia'ydı. Burası için bir nevi Barcelona'nın sembolü de diyebiliriz sanırım. İçini görmek veya en üst kata çıkmak istiyorsanız ve yazın gidiyorsanız bence kalabalıktan biraz olsun kurtulmak için önceden online bilet almanızı tavsiye ederim. Biz bu gezide birçok yer için önceden internetten bilet aldık ve böylece uzun bilet kuyruklarından kurtularak zaman kazanmış olduk. Yanınızda sabırsız, sıra beklemekten aşırı sıkılan bir çocuk varsa gayet de mantıklı bir hareket bence.. :)

Sagrada Familia için 2016 Eylül ayında sadece içini gezmek 15 euro imiş. İçine ek olarak kuleleri gezmek istiyorsanız, yanına bir de audio guide alayım diyorsanız kişi başı 29 euro. Efe 5 yaşında olduğu için ücretsizdi.

Sagrada Familia yapımına 1883 de başlanmış ve hala tamamlanamamış bir katedral. Gaudi'nin ölümünden sonra yapımına devam edilmiş ve 100.ölüm yıl dönümü olan 2026'da tamamlanması hedeflenmiş.

Ben daha önce Interrail sırasında geldiğimde içine girdiğim için bu kez girmedim ve katedralin karşısındaki parkta, kafede bekledim baba-oğulu. Efe hayran oldu desem yeridir. Hala anlatır Sagrada Familia'yı. Döndükten sonra sürekli kendince resimlerini yaptı durdu.. :)









Katedrali gezdikten sonra civardaki sokaklarda turlayıp, hediyelik eşya bakabilirsiniz.

Ve gelelim Barcelona'nın kalbi La Rambla caddesine..Burası epey uzun bir cadde. Katalunya meydanından başlayıp Cristophe Colomb heykeline kadar uzanıyor. Cadde boyunca restoranlar, kafeler, mağazalar mevcut. Oldukça da kalabalık bir cadde. Birçok sokak gösterisi yapan insan görebilirsiniz burada yürürken. Her biri ayrı güzel bence.


Burada gezerken sağlı sollu ara sokaklara girerek saatler geçirmek mümkün.





La Rambla'da dolanırken acıkırsanız tavsiye edebileceğim güzel bir restoran: Taller de Tapas. Altan ile Efe dolaşırken ben kalamar yemek için buraya girdim ve özellikle sosuna bayıldım. Hafif limon aromalı idi.. Bu caddedeki yerlerin genelinde olduğu gibi tabi ki fazla turistik ama güzel bir alternatif olabilir.

La Rambla'da görmeniz gereken en keyifli yer bana kalırsa La Boqueria isimli pazar. Burada çeşit çeşit meyve, deniz ürünü,kuru et, meyve suyu satan tezgahlar mevcut. Biz çok istememize rağmen Efe katiyen oturmak istemediği, balık kokusundan hiç hoşlanmadığı için burada bir öğün yiyemedik. Aklımda kaldı desem yeridir.. :)





Katalunya meydanından başlayıp La Rambla'dan aşağı doğru yürürken sol taraftaki sokaklardan Carrer de Ferran'a girebilirsiniz. Bu sokakta çokça hediyelik eşya dükkanı, restoran vs bulunuyor.
Jaume metro durağına kadar yürüyüp tam karşısındaki çapraz inen Carrer de l'Argenteria ya doğru girip sokağın sonuna kadar gittiğinizde de birçok mağaza, restoran vs bulmak mümkün.  Zaten bu bölge "El Born" bölgesi olarak geçiyor. Bence muhakkak gidilmesi gereken bir bölge. Biz ilk akşam bu bölgede dolaşıp "Trattoria del mar" isimli bir restoranda yedik. Restoran Efe'nin seçimiydi ama başarılıydı bence. Özellikle biber sevmeyen ben bile Padron denilen minik biberlerin tadına doyamadım. Biz yemek olarak ortaya Padron, Patatas Bravas(Patates kızartmasının üstüne acı domates sosu dökülüyor), peynir tabağı ve ızgara kalamar söyledik. Tabi bir de içecek olarak Sangria..Tam karşısında bir kilise ve kilise önünde çalan müzik eşliğinde dans eden bir çift vardı. Akşam yemeğini bu müzik eşliğinde yemek çok keyifliydi. Efe bu restoranı çok sevdiği için biz son gecemizde de kapanışı burada yaptık.






Barcelona'daki 2. günümüze kaldığımız otele de yakın olan, Gaudi'nin yaptığı Casa Battlo ile başladık. Önceden sabah saatlerine rezervasyon yaptırmıştık.  Böylece hiç beklemeden girdik içeri. Hemen karşısında yine Gaudi'nin yaptığı Casa Mila var. Biz sadece birine girelim diye düşündük Efe'yi de sıkmamak için. Binalar Passeig de Gracia caddesinde. Cadde üstünde genelde pahalı sayılabilecek mağazalar mevcut.  Aynı zamanda Katalunya Meydanı'na da 10 dakika yürüme mesafesinde. Giriş kişi başı 20,5 euro idi. Efe yine ücretsizdi 0-6 yaş arası olduğu için.. :)

Casa Battlo ve Casa Mila'yı görüp Gaudi'ye, onun hayal gücüne hayran kalmamak bence mümkün değil. Casa Battlo daha dış cephesinin güzelliği ile büyülüyor insanları. Bacaları, ejderha sırtına benzeyen çatısı gerçekten çok güzel. 2005 yılında Unesco Dünya Mirası listesine de girmiş burası. 
İçi de ayrı güzel. Cam işlemeli pencereler,tahta kapılar...











Casa Mila ise Katalan bir avukat olan Pedro Mila ve eşi için yapılmış. Hem kendileri oturmuş hem de kalan daireleri kiraya vermişler.Doğal taşlarla yapılmış, kavisli bir bina burası. Tabi ki yine caddedeki diğer binalardan farklılığı ilk bakışta göze çarpıyor. 



Eh mevsim sonbahar olsa da henüz Eylül başı-yaz sayılınca ve Barcelona deniz kenarı bir şehir olunca biz öğleden sonramızı sahilde geçirdik 2.gün. Bol bol denize girdik, güneşlendik.

Barceloneta Plajı şehrin en popüler plajı.. Barceloneta olarak geçen bir bölgede. Metroyla aynı isimli durakta inerek erişmek çok kolay. Veya Las Ramblas'ın sonuna kadar yürüyüp devam ettiğinizde yürüyerek de ulaşabilirsiniz. Cıvıl cıvıl, kalabalık, keyifli bir plaj. Sahili kum ve epey geniş.

Şehrin göbeğinde denize girebilmek çok güzel bence. Biz Eylül ayında gitmemize rağmen aşırı sıcaktı ve 2 gün sahilde vakit geçirdik. Bu arada plajın mavi bayraklı olduğunu da unutmadan yazayım.. :) Duş, kabin, kafeler... istediğiniz herşeyi bulmak mümkün.. 

Sahildeki cafeler pahalı gelirse, sokak aralarında dolaşıp yemek yemek, hatta bizim 2. gidişimizde yaptığımız gibi pizzacıdan paket yaptırıp sahilde yemek mümkün.. 

Bu arada plajın başında görebileceğiniz W Barcelona Hotel, Barcelona'nın en pahalı oteliymiş.





3. günümüzde yine önceden bilet aldığımız, giriş ücreti kişi başı 7 euro (0-6 yaş ücretsiz) olan  Park Güell'e gitmek üzere sabah otelimizden yola çıktık. Otelimiz parka 15-20dk yürüme mesafesindeydi. Park Güell şehrin tepelerinde, doğal olarak yürürken de bir yerden sonra epey dik yokuşlar tırmanmaya başladık.  Ama neyse ki Barcelona Belediyesi bizi düşünmüş de sokak ortasına yürüyen merdivenler koymuş.. Çok fazla yorulmadan parka ulaşabildik. :)



Park Güell,yine Gaudi'nin eserlerinden biri.. Barcelona'yı tepeden görebileceğiniz pek çok noktası olan, şehir merkezinden daha serin havası ile sıcak havada cennet gibi gelen bir park bence. Gaudi'nin hayal gücünü bir kez daha gördüğünüz, özellikle girişindeki Hansel ve Gretel'in evine benzettiğim evler ile kendinizi bir masalda hissettiğiniz bir yer..
Barcelona gezinizde bence muhakkak görmeniz gereken bir yer burası. Yapımı 14 yıl sürmüş. Parkın içinde Gaudi'nin kendi evinin de olduğunu belirteyim.

Parkta göreceğiniz birçok eser kırık seramiklerden yapılmış. Nereye bakacağınızı, neyin fotoğrafını çekeceğinizi şaşırıyorsunuz. Birkaç saatinizi ayırmaya kesinlikle değer bence..




















Bizde birkaç saatimizi bu gezmesi keyifli parkta geçirdikten sonra ailemizin erkeklerinin sabırsızlıkla beklediği Nou Camp stadına doğru yola çıktık. :)

Yıllar önce Interrail ile gezerken de kuzenim Gökhan içeri girmiş, biz Simge ile kafede oturup beklemiştik. Ben yine öyle yaptım. Küçük çocuğum ile büyük çocuğum stadı ve müzesini gezmeye girdi. Ben de girişteki kafede oturup kitap okudum.. :)

Tabi ki yine biletleri önceden internetten almıştım.  Bu gezide bize inanılmaz vakit kazandırdı bu şekilde yapmak. Hem de Efe'yi sıkmamış olduk.. Nou Camp'ın giriş ücreti kişi başı 23 euro idi 2016 da ve yine Efe'ye ücretsizdi.. :) 

Nou Camp Avrupa'nın en büyük stadyumu. FC Barcelona takımının stadyumu..  Bana hiçbir anlam ifade etmese de beyler için anlamı büyük. Özellikle o dönem futbol hastası oğlum için çok heyecan vericiydi. Onun mutluluğunu görmek de benim için öyleydi.. :)













Yoğun ve yorucu geçen bir günün akşamında artık epeyce yorulduğumuz için La Rambla'ya dönüp, boş bulduğumuz, gözümüze de hoş görünen bir restorana girdik ancak adını not etmemişim.. Rambla üstünde, aslında çok turistik olan, tapasları kötü ama diğer yediklerimiz fena olmayan bir yerdi.. :)





Barcelona'ya kadar gelmişken birkaç saat mesafedeki Figueres ve Girona şehirlerine gitmemek olmaz bizce. Tam Casa  Battlo ile Casa Mila'nın önündeki merdivenlerden inip Passeig de Gracia istasyonundan, görevlinin de yardımıyla, makinelerden uygun bileti aldıktan 1 gün sonra sabah erkenden trene binip Figueres'e doğru yola çıktık biz de..Figueres oldukça küçük bir yer. Buraya bizim gibi dünyanın her yerinden turistin gelme sebebi ise Salvador Dali Müzesi. İspanya'nın en çok ziyaret edilen 2. müzesiymiş aynı zamanda. Barcelona'ya sadece 140 km uzaklıkta bu şirin yeri ve müzeyi kesinlikle görmenizi öneriyorum. 

Yürüyerek rahatça gezebileceğiniz bir şehir Figueres. Tren istasyonundan çıktıktan sonra 15 dak yürüyüş sonrası müzeye ulaşabilirsiniz.

Gelelim müzeyee.. Dali, ilk sergisini burada açmış. Mekan 1974 yılında müze olarak hizmet vermeye başlamış.Dali'nin 4000e yakın eseri görülebilir.İçi kadar dışı da ilginç bence bu binanın.


Girişinde, bir Cadillac'ın üzerine yerleştirilmiş bereket tanrıçası heykelinin bulunduğu bir avlu var. 













Bence en ilginç eserlerden biri de baktığınızda tablolar ve koltuk gibi görünen ama sıra bekleyip bir merdivenden çıkıp projeksiyondan baktığınızda saçları ile bir kadın yüzü haline gelen figürdü.






Veee Girona.. Game Of Thrones'un çekildiği şehir olmasıyla ünlü,şirin, düzenli bir şehir.  Figueres-Girona arası 40 dk civarındaydı diye aklımda kalmış.  Barcelona'dan önce Figueres'e gidip dönüş yolunda Girona'yı da gezip geri dönmek için ideal. 

Girona'da gezerken birçok köprü görmek mümkün. Tabi şehrin ortasından geçen bir nehir olunca köprüler kaçınılmaz.. Bu köprülerden birinde durup manzaraya karşı fotoğraf çekebilirsiniz. 


Dar sokaklardan geçerek meşhur katedrale ulaşmak mümkün. Dizinin de çekildiği katedral oldukça etkileyici.








Katedrali gezdikten sonra kendimizi sokaklara vurduk, şehri keşfetmek için.. Oldukça kalabalık olan, Rambla de la libertat isimli yaya caddesinde yürüyüp akşam yemeğini de bu caddedeki kafelerden birinde yedikten sonra tekrar trene binip, pestilimiz çıkmış bir halde Barcelona'ya geri döndük. :)



Aşırı yorgun olmamıza rağmen, yolda Efe'nin uyumuş ve birazcık dinlenmiş olmasından istifade edip Barcelona'ya döner dönmez gezmeye devam ettik.El Born civarını gezelim derken gecenin 23:30unda birçok blogda okuduğum El Xampagnet isimli restoranı görüp daldık içeri. Mekan aşırı kalabalıktı gecenin geç bir saati olmasına rağmen ama şansımıza 3 kişilik bir yer boşalınca fazla beklemeden oturduk. 

Hem çok turistik hem çok lokal bir yerdi bence. Masaya koydukları kebapçı usulü kağıtların üzerine tapasları ve yanına birer bardak sangriayı bırakıp gittiler. Afiyetle yedik.. :)



Bir sonraki gün artık gezmek istediğimiz müze vs çok kalmadığı için, hep gece gezdiğimiz yerleri gündüz gezelim istedik İstikamet bir gece önce de gittiğimiz El Born ve Barri Gotic. İlk durak "Barcelona Katedrali"..  Her Avrupa şehrinin katedrali gibi yine çok ihtişamlıydı.. 


Katedralin yakınında bir de bit pazarı vardı meraklısı için. Biz genelde bit pazarı gezmeyi severiz ve muhakkak 1 tane de olsa buluruz. Buradaki küçüktü epey. Katedral civarındaysanız gezilebilir hızlıca.

Bu bölgenin dar sokaklarına, mağazalarına, kafelerine bayıldım. Barcelona'da yaşasam muhtemelen bu bölge en sevdiğim yer olurdu..





Vee sıra geldi bu gezi boyunca 2 kere gittiğimiz, tapaslarına doyamadığımız mekana: "Euskal Etxea".  Açık büfeden istediğiniz seçtiğiniz, tabağınızdaki tapas kürdanları kadar para ödediğiniz, diğer tapasçılara göre fiyatı daha uygun olan bir yer. Yanlış hatırlamıyorsam biz gittiğimizde kürdan başına 2 euro idi. Lezzetli ve bol çeşitli tapas arıyorsanız bence hiç kaçırmayın.. Açık büfe dedim ama sıcak tapaslar 5-10dk da bir garsonlar tarafından tepsi ile gezdiriliyor ve istiyorsanız tabağınıza alıyorsunuz.. Çalışanları güleryüzlü.. Çok sevdiğim belli oluyor galiba.. :)..





İspanya'ya gelip de Flamenko gösterisi izlemeden dönmek olmaz. Aslında en iyi flamenko gösterilerinin Endülüs bölgesinde olduğunu okumuştum ama Barcelona'da da izlemeden dönmek isteedik biz. Nerede izlesek, hangisini izlesek diye çok düşündük. Fiyatlar değişken. Ama biz açıkçası Efe'nin ne kadar sıkılacağından emin olamadık. (izleyeceği demedim dikkat ederseniz zira 5 yaşındaki bir çocuğa hiç cazip gelmeyeceğinden emindim) O yüzden de çok yüksek para vermeyeceğimiz, ortalama bir yer arıyorduk.  La Rambla üzerindeki Gran Teatro del Liceu'daki bir gösteriye bilet aldık. Yanımıza Efe'nin bir sürü, yer kaplamayan boyutlardaki oyuncağını da alıp, telefonlardan birini de ona fotoğraf çekmesi için verdik(o zamanlar tablet, telefon vs ile oyun dünyasına henüz girmemişti çocuğum, hey gidi günler..) ve izlemeye başladık. Gösteri muhteşemdi ve bir gün okursa diye buradan oğluma da teşekkür etmek istiyorum. Arada çok sıkılmana rağmen sonuna kadar oturmamıza izin verdiğin ve hiç sıkıldım demediğin için teşekkürler Efeciğim.. :)


Son günümüzdeki planımız yine sahil bölgesine gitmek, deniz ve güneşten faydalanmak, daha sonra da akşam üstü İspanya Meydan'na gitmek ve ışık gösterisini izlemekti. 

Sabah son kez Efe'nin artık ezbere bildiği Barcelona metrosuna bindik ve Las Ramblas'ın en sonundaki Christopher Columbus heykelinin oradan  gezimize başladık. Marina ile devam ettik.

Epey uzun bir yürüyüşten sonra plaja geldik ama hava bana serin geldiği için Altan tek başına denize girdi. Biz Efe ile sahilde oturduk ancak birden babasının denize girdiğini gören Efe yıldırım hızıyla soyunup koşa koşa denize attı kendini.. :) 

Deniz molasından sonra otele ıslak havluları bırakıp akşamüstü planımızda olan İspanya Meydanı'na gittik bu sefer. Bu meydandan yürüyüp onlarca merdivenden çıktığınızda ise Montjuic Tepesi'ne varıyorsunuz.  Çok güzel bir meydan. Tepeye kadar çıkmanızı ve gün battıktan sonra havuzun içindeki ışıklarla ve su ile yapılan gösteriyi de izlemenizi öneririm. Biz biraz zamanlama hatası yaparak erken gittiğimiz ve hava iyice soğuduğu için gösteriyi izleyemeden döndük ama sonra Youtube'dan eksiği giderdik.. :)



Son akşam yemeğimizde daha önce bahsettiğim gibi çok sevdiğimiz için 2.kez "Euskal Etxea" ya gittik.. Ve parmaklarımızı yiyip Barcelona'ya veda ettik.. 





Barcelona başta da belirttiğim gibi Efe ile gittiğimiz ilk yurt dışı şehir gezisi olması sebebiyle bizim için özel. Efe için ise dönüm noktası diyebilirim sanırım. Bu geziden sonra epey bir süre metroları takıntı haline getirdi. Barcelona'nın gitmediğimiz yerlerindeki durakları, hatları bile öğrendi. Ezberleyince hepsini sıra İstanbul metrosuna geldi. Sorsanız İstanbul'da X yere nasıl giderim diye, size farklı alternatiflerle gidiş yolunu söyleyebilir. Dahası okulda 2.dil olarak Almanca'ya yazdırmama rağmen İspanyolca öğrenmek istiyorum diye direterek 2. dönem 2. yabacı dil dersini dğeiştirip İspanyolcaya geçti. Bir dönem, ileride İspanya'da yaşayacağım diyordu. Şimdilerde gezdiği onca yerden sonra pek lafını etmiyor.. :) 

Bize gelince... İspanya ile ilgili bir sonraki hedefimiz Endülüs bölgesi. Bu kez oğlumun İspanyolcasından da faydalanırız belki.. Kimbilir.. :)