22 Temmuz 2010 Perşembe

2010 Yaz tatili(Marmaris-Tekne turu-Fethiye)

Bir yaz tatili daha geldi geçti... İnsan tatil günü gelene kadar sabırsızca bekliyor, belki isyan ediyor daha çoookk var diye.. Ama tatile gidince de zaman su gibi akıp geçiyor. İlk günler "daha bitmesine çok var" derken sona yaklaştıkça "ne çabuk geçti zaman" denmeye başlıyor..

Oysa daha dün gibi 2 Temmuz gecesi Salı pazarı'nın orada ETS nin otobüsüne binmemiz ve 14 saatlik yolculuğumuza başlamamız.. Son saatleri her yolculuk gibi çok sıkıcı ve zor geçtikten sonra nihayet saat 13.00 gibi Marmaris'te, otelimiz Martı La Perla'nın lobisindeydik..

ETS Tur'un oteldeki rehberi bizi karşıladı ve işlemleri bizim için halletti. Biz de sanki saatlerdir oturmamışız gibi yorgun bir şekilde kendimizi koltuklara attık.. Anahtarlarımızı alır almaz da doğru odaya.. Önce üstümüzü değiştirdik sonra da bitmek üzere olan öğle yemeğine yetiştik..

Odamız deniz manzaralı. Manzara gayet güzel.
Otel Marmaris'in en eski otellerinden biri.. Merkezde bir otele gitmek istediğimizde birçok otele baktık ancak eskiden de bildiğim için bu otele gitmeye karar verdik. "Neden onca koy varken merkezde istediniz" derseniz şöyle açıklayayım: Öncelikle burada 4 gün kalıp yat limanından tekneye bineceğiz 4 günlük mavi yolculuk için. Dolayısıyla araba ile gelme şansımız yok çünkü tekne Fethiye'de bırakacak bizi.. Yani bizim yat limanına kolay ulaşabileceğimiz bir yerde kalmamız gerekiyordu. Ayrıca henüz genciz ve eğlenmek istiyoruz. Dolayısıyla koylardaki herşey dahil otellerin animasyonlarını çoluk çocuğa karıştığımızda izleriz, biz gezmeliyiz, eğlenmeliyiz diyoruz.. Dolayısıyla Marmaris'in meşhuuur gece hayatını keşfedebilmemiz için merkezde kalmamız gerekiyor..:)


Neyse efendim.. karnımızı da doyurduktan sonra tabi ki kendimizi denize attık sanki daha Mart ayında muhteşem Sharm El Sheikh sularında yüzmemişiz, sanki 1 senedir denize girmemişiz gibi..:) İnsanoğlu gerçekten de unutuyor. Hiç tatil yapmamışız gibi geldi bize geçen seneden beri..

Otel, Marmaris İçmeler sınırları içerisinde ve İçmeler'in suyu acaip soğuk. Biz karı koca soğuk denizi pek sevmeyiz. Dolayısıyla burası bize buzzzz gibi geldi. Yalnız anlamadığım; ben buraya küçükken de gelirdim ve o zaman da soğuk denizden nefret ederdim ama hiç de soğuk hatırlamıyorum. Yani bir Akçay, bir Çeşme gibi değildi burası yaaa..Gerçi oteldekiler suyun bu sene henüz ısınmadığını söylediler.. Doğrudur herhalde.

Akşam yemeğimizi yedikten sonra önce biraz sahildeki yürüyüş yolundan yürüyelim daha sonra yorulduğumuz yerde dolmuşa biner, yat limanına ineriz diye düşünüyorduk ama sonra yürümek ve keşfetmenin keyfini aldığımızdan olsa gerek bir bakmışız yat limanına gelmişiz.. İçmeler-Marmaris merkez arasının 8km olduğunu belirtmek isterim burada.. Siteler bölgesinde mola vermiş de olsak limana geldiğimizde ikimizin de ayakları şişmiş ve su toplamıştı açıkçası.. Ama tüm Marmaris'i de yürüyerek gezmiştik ne güzel.:) Ha bir daha yaptınız mı derseniz.. tabi ki yapmadık..!!!deli miyiz biz..;)

Marmaris'e en son 12 sene önce gelmiştim ve o zamandan bu zamana acaip büyüdüğünü ve kalabalıklaştığını söylemeliyim. Sahil şeridinde boş arazi kalmamış sanırım..Eskiden bildiğim noktaları görmekte zorlandım beton yığını arasından. Her yer irili ufaklı oteller,restoranlar,barlarla dolu. Ve hepsi de dolu. Bizim hedefimiz ise yat limanına yakın olan barlar sokağı.. Ama yat limanına en sonunda ulaşabildiğimizde pestilimizin çıktığını farkettik ve bu gece sadece şöyle bir dolanmaya ve yarın gece yürümeden, dolmuşa binerek yani yorulmadan gelmeye karar verdik. Barlar sokağına girdiğimizde hınca hınç bir kalabalıkla karşılaştık. Adım atamıyosun diyebilirim. İrili ufaklı pek çok bar ve disko var. Biz de önümüzdeki günler için 1-2 yer gözümüze kestirdik veeee istikamet dolmuş dedik.. Kendimizi odaya nasıl attığımızı ne siz sorun ne ben söyleyeyim.:)

...İkinci gün de klasik "deniz,güneş,kum,uzanmışım kumsala, kitabımı da almışım elime" prensibiyle tatilimize devam ettik.. Tabi ki herşey dahil sistemin nimetlerinden de sonuna kadar faydalanarak.. Akşam limana indiğimizde önce çarşı içerisinde dolandık biraz. Amacımız çocukken, babam burada yat limanı şantiyesindeyken sürekli geldiğimiz Liman Lokantası'nı bulmak. Ya da hala durup durmadığını öğrenmek. Ve evet hala duruyormuş. Bu arada yat limanında deniz kenarında da bir Liman Lokantası var ama orası her telden çalıyor. Yani balık,pizza,köfte ne ararsan var.. Bizim Liman Lokantamız ise çarşı içinde, karakolun yanından girildiği zaman oralarda bir yerlerde ve deniz ürünü yemek istiyorsanız tam yeri.. :). Öyle janjanlı, süslü püslü bir yer değil. Daha çok bir esnaf lokantası görünümünde.. görünce beğenmeyebilirsiniz ama lezzeti süperdir.. Ben öyle mekanın içine bakarken garsonlardan biri yanımıza geldi hemen "daha önceden mi gelmiştiniz?" diye sordu. Ben de anlattım ve ne oldu dersiniz? Adam meğer o zamanlar da ordaymış ve hatta babamı da hatırladı.. Ben de annemin kalamar yapmayı burada öğrendiğini söyledim..:)

Burayı da bulduktan sonra biraz oturmak üzere tam limandaki nargile kafelerden birine oturduk. Etraf cıvıl cıvıl, önümüzde deniz ve tekneler,yatlar... Değmeyin keyfimize.:) Yoldan geçenleri izliyoruz, yorumlar yapıyoruz.. Acaba onlar bizim için neler diyorlardır o ayrı konu;) Veee.. saatler 11i gösterdiğinde eh artık barlar sokağına yol almanın zamanıdır diyip kalkıyoruz mekandan. Barlar sokağındaki durağımız sokağın Netsel Marina çarşı tarafından girildiğinde ilk yer olan "Club Areena". (www.clubareena.com.tr) ."Türkiye'nin en büyük gece klubü" olduklarını iddia ediyorlar. Tamam mekan büyük ama öyle en büyüğüdür de diyemem açıkçası. Tıka basa doluydu gittiğimiz gece. Bir gece kulübü klasiği olarak yabancı kızları ayarlamaya çalışan Türk erkekleri beğendikleri kızlara içki gönderiyorlar,kızlar da içkilerini adamın yanında içtikten sonra kaçarcasına uzaklaşıyorlardı. Hemen hedef değişiyor, bir başka turist kıza bir başka içki gönderiliyor ve gece böylece sürüp gidiyordu.. Biz böyle yerlerde etrafta olup biteni izlemekle çok eğleniyoruz.. Kim kiminle yakınlaşıyor, kim kimi beğenmeyip uzaklaşıyor.. mekanın en stratejik noktasında konumlanıp izliyoruz etrafı bir paparazzi edasıyla.. Yorum da yapıyoruz tabi ki "bu kız bu adama bakmaz", "adam ayarlayamayacak" falan diye..:)

Gece son dolmuş 2.30da olduğu için 2.15gibi çıkıyor ve dolmuş durağına doğru yola koyuluyoruz.. Marmaris'te 2.gecemiz de bitti..Tatilin ilk kısmını yarıladık..

3.günümüz... Tatilin en sevdiğim kısmı bütün gün aylak aylak deniz kenarında yatıp kitap okumak ve zihnini boşaltmak. Sıcaktan bunaldıkça yapılan uzun deniz sefaları tabi ki olmazsa olmazlardan.. Allahtan Altan'da ben de suyu seviyoruz ve denize girdik mi 30-40dak çıkmayabiliyoruz.. Su kuşuyuz biz suuuu..:)

Herşey dahil bir otelde kaldığımız için gündüz yaptığımız çok özel birşey yok tabi ki.. Ye,iç,güneşlen,havuz,deniz.. Günler birbirinin aynısı haliyle.. ETSnin düzenlediği Gökova tekne turuna katılacaktık ama nasılsa 4 gün teknede olucaz diye vazgeçtik.. Aslında Altan'ı Orhaniye/Kızkumu'na götürmek istemiştim ama 2 günlüğüne bir arkadaşıyla oraya giden annem değiştiğini ve çok birşey kalmadığını söyleyince ondan da vazgeçtik..Ya da.. şezlong rahat mı geldi acaba?;)

Efendim 3.günümüz akşamında da çok değişik bir aktivite yaptık ve inanmazsınız ama Marmaris'e indik..:)
Bu arada yolda adamın teki bize bedava aquapark bileti verdi.. görevliymiş.. yeni açılmış promosyon yapıyorlarmış da.. pek inandırıcı gelmedi çünkü önüne gelene dağıtıyordu biletleri..


Saat biraz ilerleyip gece kulüpleri dolana kadar yine yat limanının oralarda nargile cafede ve daha sonra netsel alışveriş merkezinde vakit geçirdik. Bu geceki planımız barlar sokağında sırayla birkaç yere girmek ancak bu gece ilginç bir durum var. 2 gecedir tıklım tıkış olan sokak ve mekanlar bugün epey boş. Hatta birçoğu bomboş..:) Bunun sebebini araştırıyoruz tabi hemen.. Cafedekilerin dediğine göre bugün uçuş varmış ve epey bir grup gitmiş, yeni gruplar da 2 gün içinde gelirmiş.. E mekanlar boş olunca pek keyfi de olmuyor. Sokakta biraz turluyoruz ama yine en kalabalık yer geçen gece de gittiğimiz Club Areena. Yine oraya gidiyoruz mecburen. Bizim karı koca tatil yerlerinde boş mekana pek tahammülümüz yok. Tatilde kalabalık daha çok hoşumuza gidiyor..:)

...ve Marmaris'teki son günümüz. Diğerlerinden pek farklı geçmiyor. Bol bol fotoğraf çekiyoruz..Deniz hala soğuk ama ben son gün biraz daha rahat girebildim. Sanırım vücudum alıştı denizin sıcaklığına.. pardon soğukluğuna..;)

Tatilimizin 2.kısmında geçen seneki gibi 3 gece 4 günlük Mavi Yolculuk yapıyoruz. Marmaris Turizm Ofisi'nin önünde Albatros Turizm yetkilisiyle buluştuk öğlene doğru ve bizi bu sene kalacağımız tekneye götürdü.. Teknemizin ismi Mad Life. Geçen senekinden 1 kamara daha büyük ve daha bakımlı ve güzel bir tekne bu. Komik bir şekilde bu seneki kaptanımızın da ismi İlhan..:) Ve teknemiz yine boş ama bu sene bu bizi sinirlendiriyor çünkü daha 2-3 hafta önce arayıp Cansu'lar için yer olup olmadığını sorduğumda dolu olduğunu söylediler. Oysa 16 kişilik teknede sadece 8 kişiydik.. Tabi bir bakıma iyi oldu kalabalık olmamak. Teknenin hareket saatine kadar 1,5saatlik bir boşluk vardı biz de çok zeki bir şekilde öğlen sıcağında gezindik biraz:) Tekneye geri döndüğümüzde öğlen yemeği neredeyse hazırdı ve tekne sakinleri de birer birer gelmeye başlamışlardı. Yemek sonrası "Bye bye Marmaris" diyerek limandan hareket ettik.

Bu sene aşçımız okullu..Çok güzel yemek yapıyordu. Mürettebat 3 kişiden oluşmakta: kaptan,aşçı ve miço.. Teknedeki 8 kişiden dördü 7 günlük tura çıkmışlar yani Fethiye'den binmişler. biz ve bir çift ise yeni katıldık.. Denizin ortasında yapacak fazla şey olmayınca insanlar çabuk kaynaşıyorlar. Ne de olsa sohbet çoğu zaman tek eğlence..

İlk durağımız Semizce Koyu.. Yemyeşil ormanla çevrili, çok güzel bir koy.. Hemen denize atıyoruz kendimizi. Allahtan İçmeler kadar soğuk değil deniz. Hatta gayet iyi bir sıcaklıkta.. Epeyce yüzdükten sonra herkes bir köşeye geçiyor kurumak ve güneşlenmek amacıyla. 5 çayında çaylarımızı ve keklerimizi yerken aşçımızda bir yandan akşam yemeği hazırlıklarını sürdürüyordu. Bir anda tekneyi arılar bastı resmen. Her yer arı kaynıyordu. Delirmiş gibi herşeye ve her yere ve herkese saldırıyorlardı..Hepimiz çığlık çığlığa arılardan kaçmaya çalışıyorduk. Altan ve Cem Bey ellerinde gazeteler, bir o tarafa, bir bu tarafa savurup duruyorlar ve tek tek temizlik yapıyorlardı. Derkeeenn teknedeki bayanlardan bir tanesi "ayyy" dedi. Meğer kadıncağızı arı sokmuş.. ama tam bacağının poposuna yakın bir kısmından.. Allahtan yanında arı sokması için merhem falan varmış ama tabi oturmakta çok zorlanıyordu.. Üstüne üstlük aynı kadını 1 saat sonra diğer bacağının aynı yerinden bir arı daha sokmasın mı?!:) çok üzüldüm kadına çoookkk..:( ama komikti de yani..diğer arının intikamını aldı sanırım ikincisi:)

İlk gecemiz arıların saldırısından sonra sakin geçti allahtan. Geçen seneki turumuzda ilk gece çok rüzgar olduğundan pek uyuyamamıştık ama bu sene deniz çok sakindi,rüzgar da yoktu. Tek sorun sıcaktı.. Kabinler çok ufak malum. Kabinde uyumakta zorlanılıyor ama sabaha karşı arılar saldırıyor diye uyarılınca ister istemez kabinde yatmayı tercih ediyorsunuz..:)

Teknedeki ilk sabahımızda yemyeşil bir doğaya uyanıyoruz.. Kaptan biz uyurken hareket ettiği için başka bir koyda uyanıyoruz güne.. Mavi yolculuğun en güzel taraflarından biri bu.. Marmaris-Fethiye arası koylar zaten hep yemyeşil.. İnsanın sürekli denize giresi geliyor. Deniz o kadar güzel ki..
Geçen tatil ile ilgili yazıma bakıyorum da orada gittiğimiz tüm koyların isimlerini yazmışım. Bu tatilde neden kaptana sormadım acaba diye düşünüp duruyorum ama yapabileceğim birşey yok..Bu sefer koyların ismi pek yok hafızamda..:)
Genelde sabah biz uyurken,erken saatlerde kaptan hareket ediyor ve koyun birine gidiyoruz.Öğlene kadar burada oluyoruz veya bazen öğleden sonraya kadar. Sonra genellikle öğleden sonra başka bir koya gidiyor,bol bol yüzüyor, en son da geceleyeceğimiz koya gidiyoruz.. Düzen bu şekilde işliyor. Denizden korkmayan, denize bol bol girmeyi seven herkes bence kesinlikle bunu tecrübe etmeli.
Biz 2.gün Göcek koylarındaydık. Zaten yarın son günümüz teknedeki. 4.gün iniyoruuuzzz..

2.gün öğleden sonra önce Hamam Koyu'na gittik. İsmini hatırlıyorum çünkü yarım saat yüzüp hamam kalıntılarını görmeye gittik. Gidiş iyiydi de dönüş epey zorladı bizi.. Güya burada Kleopatra hamama gidiyormuş da ondan hamam koyu demişler. Zaten tüm tatil yerlerinde kesin bir Kleopatra Koyu veya Kleopatra ile ilgili bir ismi olan bir koy vardır. :)


Akşam da gecelemek üzere Yassıcalar Koyu'na gittik ama biz de dahil olmak üzere teknede kimse pek beğenmedi burayı.. Çok sakin bir koydu ama tekne kıyıya yanaştı ve demirledi,dolayısıyla yüzme şansımız pek olmadı.. Aslında istesek olurdu tabi ama pek talep görmedi bu koy bizim tekneden. Bu koydaki akşam yemeğimiz güzeldi ama. Aşçımız bizim için mangalda balık yapmıştı.. Yanına da bol salata ve rakı. Ohh değmeyin keyfimize..

Teknedeki son günümüzde Fethiye'ye iyice yaklaştık ve meşhuuuurr Hillside Otel'in hemen önündeki koyda demirledik ve bol bol yüzdük.. İçimizden bazıları yüzerek Hillside'ın koyuna gitti..

Son gecemizde teknede tanıştığımız Canan ve Adnan Fethiye'ye çıkmak istediler biz de onlara eşlik ettik. Kaptan bizi Zodiac ile kıyıya çıkarttı, bir arkadaşını da bizi alması için çağırmış sağolsun. Kıyıda onunla buluştuk ve bizi yat limanı civarında bıraktı. Dönüşte de aldı ve tekrar teknenin olduğu koya götürdü. Böylece son gecemizde Fethiye'yi de şöyle bir görmüş olduk. Nasılsa yarından itibaren 4 gün buradayız:)
Tekneye geri döndüğümüzde herkes tam yatma hazırlığı içerisindeyken aşçımız ve miçomuz bizi geri çağırdılar. Bize sürpriz hazırlamışlar.. Meyvaları çok güzel kesip biçip süslemişler, mumlar falan koymuşlar.. Bir de konuşma yaptılar bize.. Hepimizin çok hoşuna giti tabi bu jest..:)
Ertesi gün sabah kahvaltı eder etmez Fethiye Limanı'na yanaştık ve bir mavi yolculuğumuz daha burada sona erdi.. Biz yine çok keyif aldık evet ama açıkçası geçen sene teknedeki diğer insanlardan olsa gerek daha fazla eğlenmiştik.. Bu sene de keyifliydi tabi ki ama daha sakin geçti..


Kaptan bize son bir jest yaptı ve bir gece önceki arkadaşını aradı bizi Çalış Plajı'ndaki otelimize götürmesi için..

Tatilimiz yavaş yavaş sona yaklaşıyor.. Son 4 güne geldik bile.. Çalış Plajı'ndaki otelimiz Hotel Delta (http://www.hoteldeltafethiye.com ).. Geçen sene Ölüdeniz'de kaldığımız için bu sene bir de burayı görelim istedik. Çalış Plajındaki oteller daha küçük işletmeler. İçlerinde en iyisi ve en düzgünü Delta Otel gibi geldi bana araştırmalarım boyunca. Yerinde gördüğümüzde de bir kez daha emin olduk öyle olduğuna. Gerçekten çok hoş bir otel burası. Odamız son derece modern tasarlanmış ve deniz manzaralı. Burada gece dışarı çıkmadan, bakkaldan içki alınıp balkonda bile oturulabilir diye düşündüm.. ki nitekim bir gece öyle de yaptık yorgun olunca..
Hemen bir sola bir sağa yürüyerek kısa bir Çalış turu attıktan sonra plaja inip yan gelip yatmaya devam ediyoruz. Burası konumu dolayısıyla oldukça dalgalı bir plaj.. Sürekli rüzgar var. Bu insanın hoşuna gidiyor çünkü hiiiiiiç rahatsız olmadan güneşlenebiliyorsunuz. Ama denize girmek sorun.. Buraya gidiyorsanız yanınızda bir deniz ayakkabısı götürmenizde fayda var bence çünkü denize girerken epey bir kısım kayalık.. Hatta kayalık demek az, sahil boydan boya kaya kütlesi ile kaplı. Biraz soruşturduğumuzda kayalar neden temizlenmiyor diye şunu öğrendik: efendim buraya caretta carettalar geliyormuş geceleri. Doğal hayatı koruma derneği de bu sebeple izin vermiyormuş bu kayaların kaldırılmasına.. Doğal hayat bozuluyor ya;) Valla açıkçası bu bize saçma geldi. Yani tamam biz de doğa dostuyuz falan da.. İnsanlar da denize girmek için eziyet çekiyorlar yahuu.. Ayrıca şezlong ve şemsiyeler Ölüdeniz'den bile pahalı.. ki geçen sene orayı pahalı bulmuştuk. :) Ve en kötüsü ne biliyor musunuz: sahilde duş ve tuvalet yok. Bunun sorumlusu da Doğal Hayatı Koruma Derneği imiş..:)) amaç tabi ki caretta carettaları korumak.. Otel ve restoranların arasında belediyeye ait bir tuvalet ve duş var ama saçma sapan bir ücreti var. Duşa ayrı para veriyorsunuz, tuvalete ayrı. Bütün gününüz sahilde geçiyorsa ve günde birkaç kere denize giriyorsanız vay halinize yani..


Neyse nasılsa 4 gün burdayız ve bir gün Saklıkent turu, bir gün de 12 Adalar tekne turu yapmayı düşünüyoruz.. Dolayısıyla bugünü de yarım gün sayarsak 1 günümüz kalıyor geriye..

Bu arada hiç mi beğenmediniz diye soracak olursanız; aslında plaj genel olarak güzel. Manzara güzel, ortam güzel, günbatımı şahane, yemek alternatifi çok fazla. Ama işte denize giriş sıkıntılı olup bir de üstüne duş olmayınca eksiler artıları biraz götürüyor gibi sanki.. Yine de tabi ki çok kötü diyemem..:)

İlk akşam yemeğimizi otelimize ait italyan restoranı olan "Bella Mamma's" ta yedik. Yemekler inanılmaz lezzetliydi. İstanbul'daki birçok italyan restoranına taş çıkartırdı valla. Yolunuz Fethiye'ye düşerse kesinlikle öneririm. Biz yemekten sonra dolmuşla Fethiye merkeze indik. Dolmuş hemen otelin kapısının önünden geçiyor hem gidişte hem de dönüşte bu çok büyük bir avantaj.. 20dakikada falan son durakta iniyorsunuz. 5 dakikalık bir yürüyüşün ardından işte çarşıdasınız bile.. Fethiye bize çok boş geldi. Çarşısı, barlar,restoranlar sinek avlıyor gibiydi. Marmaris'in kalabalığından sonra insan yadırgıyor açıkçası. Biraz dolanıp otelimize dönüyoruz çünkü yarın sabah erken kalkıcaz. Saklıkent-Tylos-Yakapark turu ayarladık. Sabah kahvaltıya erken inicez ve otelden alacaklar bizi.. Geçen sene Ölüdeniz'de kalırken Saklıkent'i görememiştik. Kısmet bu seneye imiş..

..Sabah zor olsa da erkenden kalkıp kahvaltıya ilk biz indik diyebilirim. Ortalık çok sakindi. Deniz henüz dalgalanmamıştı çünkü henüz rüzgar yoktu.

Tur otobüsü tam vaktinde geldi ve yola çıktık. İlk durağımız turistler için bir halı dükkanı idi. Burada önce halıların nasıl dokunduğu anlatıldı, sonra çeşit çeşit halıları sergilediler bizlere belki almak isteriz diye.. Bu kısım tabi ki daha çok yabancı turistler içindi.. Buradan sonra Saklıkent'e vardık nihayet.

Biz turu satın alırken Jeep safari ile mi gitsek yoksa otobüsle mi diye tereddüt etmiştik. Temel olarak fark yok gibi görünse de broşürü dikkatli okuduğunuzda arada farklar göze çarpmakta. Jeep ile gittiğinizde Tylos Antik Şehri'nin içine girmiyorsunuz, önünden fotoğraf çekip devam ediyorsunuz. Ama günün sonunda Xanthos'a ve çamur banyosuna götürüyorlar. Biz güneşin altında kavrulacağımızı düşünerek ve daha rahat gezeceğimizi düşünerek otobüsü tercih ettik. Sonradan iyiki de öyle yapmışız dedik açıkçası. Jeep ile gelenlerin vücutları kavrulmuştu resmen..

Saklıkent gerçekten de görülmeye değer bir yer. Türkiye'nin en büyük kanyonuymuş. Uzunluğu 18 km civarında ancak ziyaretçilere belli bir km den sonrasına izin vermiyorlar. Gerisi dağcılar içinmiş.. Kocaman, neredeyse gökyüzüne uzanan dev kayaların arasında akan bir nehir.. Burada isteyenler için rafting de yapmak mümkün ama tabi Köprülü Kanyon'a göre çok azdır suyu diye düşünüyorum..

Buraya gidecekler için kesinlikle suya dayanıklı ve suya girebilecekleri tarz bir ayakkabı giymelerini tavsiye ederim. Gerçi spor ayakkabıyla falan gelenler için orada suda kullanılabilecek ayakkabı da kiralıyorlar ama hani başkasının giydiği ayakkabıyı giymem derseniz kesinlikle bir tane alın bu tip birşey.

Rehberimizden 3-4 km yürüyebileceğimizi öğrendikten sonra, önce bir köprünün üstünden geçerek başlıyoruz gezimize..



Bu arada burada yemek yemek isteyenler de unutulmamış ve nehrin serinliğinden fazlasıyla yararlanabileceğiniz, yer sofrasında oturup karnınızı doyurabileceğiniz bir restoran da bulunmakta.



İlk girişte neredeyse belinize kadar gelen suyu geçmek için yardıma ihtiyacı olanlara oradaki görevliler bahşiş karşılığında yardım ediyorlar. Böylece hiç kaymadan, sendelemeden geçmek mümkün. Bu kısmı atlattıktan sonrası ise kolay çünkü su neredeyse yok gibi. Epey alçak seviyede. Hatta toprak çamurlaşmış ve insanlar bu çamurlara ellerini sürüp kayaların üzerine ya el izlerini yapıyorlar ya da isim yazıyorlar.


Dönüş yoluna geçtiğimizde kendi aramızda fotoğraf makinesi veya kamerayla o sudan geçmenin zor olduğunu konuşurken bir adam gördük. Adam hem fotoğraf makinesi taşıyordu (öyle küçüklerden değil, Altan'ın ki gibi profesyonel tipte olanlardan) hem de tripod üstüne kamera koymuş onu taşıyordu. Biz adama "Nasıl yanii?" bakışıyla bakarken abartmış olucaz ki adam bize selam verdi. Bunun üzerine aramızda bir sohbet başladı. Meğer adam emekli öğretmenmiş ve serbest gazetecilik yapıyormuş. Demre'de yaşıyormuş. Biz de oraya geçen sene gittiğimiz anlattık. Anadolu haber ajansına,Doğan haber ajansına haber yapıyormuş. Buraya da Saklıkent üzerine bir haber yapmak için gelmiş zaten.. Bize Saklıkent'i nasıl bulduğumuzu sordu biz de beğendiğimizi, hele bu sıcaklarda serinlğinin çok hoşumuza gittiğini falan söyledik. Adam bana demesin mi "e hadi geç bakalım bir de bu söylediklerini kameraya anlat" diye.. Kaldım öylece.. Ay ne diycem falan diyorum, adam da "e az önce söylediklerini tekrarla" diyor, ben salak salak "ne demiştim yaa demin ben" diye Altan'a soruyorum. Neyse sonunda adam kamerayı açtı veeee "Kayıt!!". Konuştum birşeyler ama ne zaman çıkacağı belli olmadığı için izleyemeyiz herhalde demiştim. Ta ki tatilden geldikten bir süre sonra bir sabah işe gelirken müdürlerimizden biri "bu sabah seni tv de haberlerde gördüm" diyene kadar. Hemen bilgisayarda araştırmaya başladım. Önce yazısını buldum haberin, arkasından Demre'nin yerel bir tv kanalında haberin kesintisiz videosunu buldum ve resmen çok güldüm... Bir sağa bir sola sallanıp durmuşum. Hep eleştirdiğim tv ye çıkan tipler gibi sürekli "ııı ııı" lamışım.. :) Çok komikti valla.. :)
Saklıkent sonrası herkes acıkmıştı doğal olarak. Öğle yemeğimiz için iyice tepelere tırmandık ve Yakapark'a geldik. Burada asırlık ağaçlar, yemek yemek üzere yapılmış su üstüne kurulmuş teraslar, kuş sesleri, huzur,serinlik.. hepsi vardı. Öğle yemeği tura dahildi. Açık büfe salata ve alabalık veya köfte seçenekliydi. Biz alabalığı çok övdükleri için alabalık seçtik ama çok da memnun kaldığımızı söyleyemeyeceğim.
Enerji depoladıktan sonra günün son durağı olan Tlos Antik Kenti'ne doğru yola çıktık. Burada da Likya'daki diğer yerlerde gördüğümüz gibi kral mezarları çoktu.

Tlos, Likya Federe Birliği'nin 6 büyük kentinden biri ve birliğin spor merkezi olarak biliniyormuş. Burası aynı zamanda uçan kanatlı atı Pegasus ile ünlü olan mitolojik kahraman Bellefronte'nin de yaşadığı yer. Likya bölgesindeki en eski kent olduğu tespit edilmiş yapılan kazılarla. Stadyum, hamam,tiyatro,hastane ve kilise kalıntıları mevcut.

Tlos gezisi ile turumuz sona ermişti. Bütün gün güneşin altında gezmekten yorulmuştuk. Otele gider gitmez biraz dinlendik ve duş alıp akşam yemeği için dışarı çıktık. Çalış Plajı'ndaki bir başka restorana gittik bu akşam. Yol üstünde de yarın için 12 Adalar tekne turunu ayarladık. Şimdi diyceksiniz ki zaten tekne turundan buraya gelmemişmiydiniz? Neden bir daha tekne turu yapıyorsunuz?.. Hemen söyleyeyim sizi merakta bırakmıyım aman.. Bizim mavi tur Marmaris-Fethiye arasıydı. Tekne Fethiye'den Marmaris'e gelene kadar Göcek koylarının çoğunu gezmişti. Dolayısıyla onları göremedik. E 12 Adalar Tur'u da gezmediğimiz yerleri kapsıyordu. 1 tane de gördüğümüz koy vardı ama olsun. Tur şirketindeki adam bize pek önermedi aslında çok kalabalık diye ama biz yine de nolcak dedik ve satın aldık.

Yemek sonrası biraz plaj önündeki yürüyüş yolunda yürüdük. Tam güneş batıyordu ve görüntü gerçekten de çok güzeldi.
12 Adalar tekne turumuz için yine sabah erken otelimizden alındık ve Fethiye Limana geldik. Daha teknelerin oraya yaklaşırken anladık ne kadar kalabalık olacağımızı. 12 Adalar'a tur yapan bir sürü tekne var ve hemen hepsi 100-150 kişilik. Hadi hayırlısı diyerek bindik tekneye. Gerçekten çok kalabalık ama allahtan minderlerde yer kapmayı başardık.:) Bu tura çıkmaya yeltenirseniz bence başka alternatifiniz varsa çıkmayın derim ben. Veya en azından daha küçük bir tekneyle çıkın. Manzara aynen şöyle: Tekneler koya demir atıyorlar ama aynı anda 4-5 tekne var. Herbirinde 100-150 kişi olduğunu söylemiştim. Herkes aynı anda denize giriyor. Ortalık mahşer yeri gibi. Derkeeennn, yeni bir tekne daha yanaşıyor ama korna falan yok. Sanki herkes görmek zorundaymış gibi yüzen insanların üstüne üstüne sürüyor tekneyi.. Zar zor 2 teknenin arasına giriyor ama yüzen insanların tekrar tekneye ulaşması çok zor çünkü geçecek yer yok..Yüzlerce insan yüzmeye çalışıyor. Her tekneden ayrı bir müzik çalıyor. Gürültü kirliliği had safhada yani..

Bir de açıkçası gittiğimiz yerleri çok beğenmedik. Adaların daha kötü taraflarına götürdüler sanırım. Zaten mavi turdaki kaptanımız söylemişti mavi tur yolcuları günübirlikçilerden rahatsız oldukları için günübirlik tekneler artık onların olduğu koylara giremiyorlarmış. Yasaklanmış. Gerçekten doğruymuş,görmüş olduk. Yine de tabi ki denizde olmak, doya doya denize girmek güzeldi. Kalabalığa pek aldırış etmemeye çalıştık biz..

Bu gece burada son gecemiz. Yarın tüm gün plajda vakit geçirdikten sonra akşam yemek yiyip otobüse binicez ve "Bye bye tatiiiiiiil" diycez.. Evimize dönüyoruuuzz..E tatil güzel ama insan evini de özlüyor tabi..;)

Son gün bütün gün yine plajda aylaklık ettik. Duş olmadığı, daha doğrusu paralı ve uzak olduğu için fazla denize girmedik. Allahtan rüzgar sebebiyle rahatsız olmadan oturduk güneşin altında. Akşamüstü de gidip paşa paşa parasını verip duşumuzu aldık ve giyindik.

Yine düştük yollaraaaaa... Ama bu kez evimizee... Bekle bizi İstanbuuull..

Not: Daha fazla fotoğraf için http://altanyaman.blogspot.com/p/akdeniz.html

4 yorum:

altanyaman dedi ki...

Aşkitoooo vallaaa tatili yeniden yaşadım adeta:) İnsan çalışırken okuyuncada farklı hislere kapılıyor:)Allahtan bayram izni geldi ,yeniden tatile gideceğiz de fazla üzülmüyorum...

Atilla dedi ki...

merhabalar,
eşimle marmariste tatil planlıyoruz. İnternette araştırma yaparken blog'unuza denk geldim.
Öncelike marmariste kaldığınız otelin adını belirtebilirmiiniz?
ikinci soru; mavi yolculuk nasıldı, şirketin ismi nedir? personel tavırları, ortam, yemekler ve güzargah vs... bunlar hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?
şimdiden teşekkürler...

Duygu Yaman dedi ki...

Merhaba Atilla Bey,
Marmariste Martı La Perla'da kalmıştık biz. 2 yaz üstüste mavi yolculuk yaptık,ikisinde de Albatros Yatçılığı tercih ettik.Eğer kabin kiralayacaksanız hangi şirketi seçtiğinizin çok bir önemi yok çünkü zaten şirketler bazen birbilerine yolcu da paslıyorlar veya çok talep yoksa birleşip bir tekneyi doldurabiliyorlar da.. Ortam açıkçası aynı teknede olduğunuz insanlara bağlı. İlk sene daha eğlenceliydi bizim turumuz. Ortamdan endişe ettiğimiz için de 4 günlük lanları tercih ettik. Kalabalık arkadaş grubuyla gidiyor olsak 7 gün gidecektik ancak 4 gün bir şekilde geçer diyerek çok risk almadık. Şansımıza uyumlu insanlardı tekne arkadaşlarımız... İlk sene yemekleri kaptanın eşi yapıyordu, ikinci sene ise okullu aşçı bir genç vardı. Hevesle değişik yemekler yapıyordu.. Güzergahları da şirketlerin web sitelerinde detaylı görebilirsiniz. Ancak bazen sapmalar oluyor tabi, denizin hali belli olmaz.. Ama kesinlikle kafa boşaltmak için birebir tatil için mavi yolculuğu deneyin derim..

Türkiye dedi ki...

http://www.bogazturuu.com/bogazda-yat-turu/ bu sayfadan boğazda yat turu hakkında bilgi alabilirsiniz.