1 Nisan 2015 Çarşamba

Her Yol Roma'ya..

En sevdiğim ülkenin başkenti..İtalya'nın yerinin benim için diğer ülkelerden farklı olduğunu, gezmekten hiç bıkmayacağımı, her gittiğim şehrine tekrar tekrar gidebileceğimi bilenler bilir. Baştan sona tüm İtalya'yı arabayla gezmek gibi bir isteğim de var şu hayatta. O kadar bol izni  ne zaman ve nasıl alırım bilemiyorum ama var işte.. Bir gün mutlaka.. :)

Roma biletlerimizi çooook önceden aldık aslında. 6 ay önceydi. THY'nin promosyonunu görüp atlamıştım hemen. 6 ay geriye saymakla geçti. Son 1 ay kala arkadaşlarımızın da gelmeye karar vermesiyle 2 çift, 13 Mart  akşamı Atatürk Havaalanı'ndan çıktık yola.. Gece 23.00 gibi Roma Fiumicino Havaalanı'na inmiştik bile. Havaalanından merkeze gitmek için tren, otobüs ya da özel transfer kullanabilirsiniz.. Tren bileti sırası yüzünden son treni kaçırdık biz. Otobüsün kalktığı terminal ise uzaktaydı. O yüzden mecburen özel transfere mahkum olduk. Bu yolu tercih edeceklere tavsiye: kesinlikle pazarlıksız binmeyin arabaya. Otobüsler 9 euroydu yanlış hatırlamıyorsam. Tren ise 11 euroydu kişi başı.

Otelimizi Termini tren istasyonu çevresinden seçmiştik. B&B Sergio House. Bu bölge için internette araştırma yaptığınızda çok tekin değil gibi yorumlar okuyabilirsiniz ancak biz herhangi bir sorun yaşamadık. Evet çok süper, lüks otellerin olduğu bir bölge değil tabi ki ama basic bir konaklama için gayet iyi.  Merkez tren istasyonu  bölgesi olduğu için gitmek istediğiniz her yere ulaşım çok kolay. Şehirdeki 2 metro  hattının kesişim noktası bu istasyon.  Yakın şehirlere gitmek istiyorsanız da yine bu istasyondan trene binmeniz gerekiyor. Ayrıca havaalanından gelirken de shuttlelar ve trenler de burada bırakıyor ve buradan alıyorlar yolcularını. Daha ne olsun ...


Otelimiz istasyona gerçekten çok yakındı. Yürüyerek 5 dakika bile sürmüyordu diyebilirim. Her zamanki gibi booking.com dan yaptırdık rezervasyonu. Binanın sadece 2 katı otel, diğer katlar halkın yaşadığı daireler.. Eski ve gerçekten çok dar bir asansörü vardı binanın. Zor sığıyorduk diyebilirim. Ama şirindi.. Temel mobilyalarla döşenmiş, temiz, sade bir odaydı kaldığımız. Zaten yatmadan yatmaya geldiğimiz için bizim için merkezilik ve temizlik ön plandaydı.

5 gün Roma'da kalacağımızı duyan çoğu kişi o kadar gün ne yapacağımızı merak ediyordu.Ama 5 günün sonunda diyebilirim ki 5 gün bile yetmedi. (Bunu 3.kez Roma'ya giden biri olarak söylüyorum :)) Yani tabi ki 5 günün hepsinde Roma'da değildik. 1 gün Pompei ve Napoli'ye gittik. 1 gün de Roma'ya 1 saat uzaklıktaki Tivoli'ye, öğleden sonra da Castel Romano outlete gittik. Yani topu topu 3 gün Roma'yı gezdik. Ama bir daha gitmenin planlarını yapıyorum bile. Benim 3. ziyaretimdi ama Altan ilk kez gittiği için  mecburen turistik yerlerini gezmemiz şarttı. Arkadaşlarımız da daha önce gitmişlerdi turla ama onların da eksikleri vardı. 4.gidişimde artık tam anlamıyla keyif gezmesi olacak sanırım benim için. Hala görmediğim mahalleleri,  tatmadığım yemekleri, kaldırımlarında dolaşmadığım sokakları var.

Roma mimari açıdan insanı büyüleyen bir şehir. Bir şehirdeki binaların hepsi mi güzel olur?! Şehri gezerken binalara bakabilmek için insanın kafası hep havada geziyor neredeyse.. "Bu bina kesin önemli bir yer, ne acaba?" diye düşünüyorsunuz ama hayır, sıradan bir bina işte. Bir binanın görkemli olması için şartlanmışız kesin ya kilisedir, ya müzedir, ya devlet dairesidir, tiyatrodur, operadır vs.vs.. :) Roma bu şartlanmanızı yıkacak bir şehir bu açıdan..

Bu arada ulaşım araçlarını kullanmayı düşünüyor ve Roma'da 3 gün ve daha fazlası bir süre kalacaksanız Roma Pass almanızı öneririm. Kartın ücreti biz gittiğimiz zaman 36 euroydu. Fazla demeyin zira bu kartla ilk 2 müzeye girişiniz de ücretsiz. Kolezyum, Roma Forumu da bu müzeler içerisinde. Kolezyum önündeki uzuun sırayı görünce buna değdiğini anlayacaksınız. Zira o sıranın bir yerlerinde Roma Pass yazan ve üzerinde bir ok olan bir tabela göreceksiniz. Hemen o tabelanın gösterdiği yere dalın ve kuyruktakilere el sallayıp giriverin içeri.  :)

Kart aynı zamanda metro, otobüs araçlarında da geçerli. Kartı satın aldığınızda bir dosya içinde veriliyor. Dosya içerisinde Roma haritası, kartın geçtiği müzelerin listesi de bulunmakta. Kartın geçerliliği ilk kullanımınızda başlıyor ve 3 gün kullanabiliyorsunuz. Daha ne olsun??!!

"Roma'yı gezmeye nereden başlamalıyız?" sorusunun cevabı bence "Colloseum" yani "Kolezyum". Aynı ismi taşıyan bir metro durağı da var. Bu arena hakkında birşeyler okumayan, neye benzediğini bilmeyen yoktur herhalde. İmparatorlar halkı ve kendilerini eğlendirmek için burada gladyatör dövüşleri düzenliyorlarmış Burası 2007'de Dünyanın Yeni 7 Harikası'ndan biri seçilmiş.



Bu arada metrodan çıkar çıkmaz günümüz modası selfie çekebilmeniz için  çubuk satan bir sürü satıcı göreceksiniz. Pazarlığa açıklar. Elinizde bir çubuk olsa da ikinciyi almanız konusunda ısrarcılar da aynı zamanda. Biz de bunlardan bir tane edindik ve iyi ki de almışız. Selfie çekerken çok da eğlendik. Ustalaştık da kısa zamanda.. :)





Kolezyum'dan çıktıktan sonra gladyatör kılığındaki İtalyanlarla fotoğraf da çektirebilirsiniz-tabi ki cüzi bir miktar karşılığında.. :) Sırada Roma Forumu (Foro Romano) var. Antik Roma'nın merkez bölgesi. O dönemde ticaretin, adaletin de yürütüldüğü yer işte burasıymış. Forum akşamları da ışıklandırılıyor ve güzel bir görünüme sahip oluyor.  Forum içerisinde birçok tapınak,(Romulus, Satürn, Venüs ve Roma, Vesta, Antoninus ve Faustina), bazilika(Aemilia, Julia,Maxentius ve Konstantin) da bulunmakta.




Forum’a Kolezyum tarafındaki kapıdan girip Vittorio Emmanuele anıtına yakın yerden(Piazza Venezia) çıkabilirsiniz. Bu anıt İtalya’nın ilk kralı 2.Vittorio Emmanuele’i onurlandırmak için yapılmış. Acaip heybetli, kocaman bir yapı. Tüm o merdivenleri çıkarsanız tepeden güzel bir manzara fotoğrafı da çekebilirsiniz.Veya anıtın karşısındaki Via Del Corso(Corso caddesi)’ya doğru gidip tam köşede durup bizim yaptığımız gibi anıtın tamamını gören anı fotoğrafları çekebilirsiniz.(Aman dikkat, otobüslerin tam döndüğü nokta olduğu için ezilmemeye çalışın..


 Ve Via Del Corso..Alışveriş caddesi.. Her tür yerel veya yabancı markayı bulmak mümkün.. Roma’da turistik hayat bu caddede ve caddeyi kesen sokaklarda.. Bu caddenin en sonunda Piazza Del Popolo yani Halk meydanı bulunmakta. İstenirse metro ile de gitmek mümkün. Piazza del Popolo’nun tam ortasında bir dikilitaş bulunmakta. Meydanın bir tarafında Santa Maria Del Popolo kilisesini görmek mümkün. Bu meydan aynı zamanda Romalıların protesto, miting meydanı olarak da kullanılıyormuş..


 Roma’nın Vatikan harici,turistik yerlerinin hemen hepsi Via Del Corso etrafında toplanmış. İster kolezyumdan Halk meydanına kadar yürürken aralara girerek gezin, ister Kolezyum’dan metroya binip İspanyol merdivenleri metro durağında inin ve bir sağa, bir sola, bir yukarı, bir aşağı sokakları keşfedin.(Biz bir sonraki yazıda anlatacağım makarnacının öğlen servisine yetişmek için öyle yaptık mesela.) Roma’ya gidip İspanyol merdivenlerini, Trevi çeşmesini görmeyen yoktur herhalde.. Ben merdivenleri ilk gördüğümde hayal kırıklığına uğramıştım.. Zira gördüğüm tüm fotoğraflarda merdivenlerde çiçekler vardı kocaman saksılarda, oysa o çiçekler sadece ilkbaharda konuluyormuş. Diğer zamanlarda bildiğin çıplak merdiven işte.. Hiçbir özelliği yok.. Yine de havasını teneffüs etmek için basamaklarında oturup dondurma yiyip bir de etrafı seyredebilirsiniz tabi..

Merdivenlerin tepesinde Trinita’ dei Monti Kilisesini görmek mümkün. Bir de hep merak ettiğim bir yer var aslında: merdivenlerin hemen dibinde bir Çay Evi..-Babington’s Tea Rooms. İtalya’da bir İngiliz çay evine gitmeye çok gerek yok diye hiçbir gidişimde içine girmedim ama dıştan görünüşü hep cezbediyor beni.. Bu merdivenlerin tam karşısında aşırı pahalı markaların olduğu Via Condotti var. Prada, Gucci,Armani, Dior, Cartier, vs.vs. hangi markayı ararsanız orada bulabilirsiniz.. Via Condotti’yi kesen sokaklar ise tam avare avare gezmelik.. Bir sürü trattoria, cafe,hediyelik eşya dükkanları, bar(bu arada İtalya’da Bar yazan bir yer gördüğünüzde sanmayın ki bu bizim bildiğimiz bar.. Kahve içebileceğiniz, sandviç yiyebileceğiniz yerler buralar. Birçoğu akşam tam bar olmasa da insanların ellerine içkilerini alıp masada veya ayakta takılabileceği yerler oluyor...)

Sırtınızı İspanyol merdivenlerine dönerseniz sağa doğru yürüdüğünüzü varsayarsak da karşınıza Via Del Croce sokağı çıkacaktır. Bu sokakta ise keşfedilmeyi bekleyen ve keşfetmeye değer yerel lezzetlerin olduğu restoranlar bulmak mümkün.. Bu lezzetlerden de bir başka yazıda bahsedicem ayrıca..


 Ve tabi ki Trevi Çeşmesi veya Aşk Çeşmesi.Dünyadaki en ünlü çeşmelerden biri..Üç yol kavşağında bulunduğu veya üç yeraltı su yolu bu noktada toplandığı için Trevi adı konulduğu düşünülüyor. Her gittiğimde içine para atarım omzumun üstünden, Roma’ya geri döneyim diye.. Ama maalesef bu sefer atamadım çünkü çeşme tadilattaydı.. Olan Altan’a oldu tabi.. Etrafı çevrilmiş, içi bomboş Trevi Çeşmesi’ni ucundan azıcık görebildi sadece..Kısmet işte..

 Her turistin Roma’da gezip gördüğü yerlerden benim en sevdiğim Piazza Navona.. Navona meydanı yani..Meydana adım attığınız anda müzisyenler, ressamlar,karikatüristlerle burun buruna gelmeniz olası.. Meydanın etrafında da çeşit çeşit cafe,restoran, mağaza bulunmakta. Ayrıca meydanın ortasında 4 farklı kıtadaki 4 nehri(Avrupa’da Tuna Nehri,Asya’da Ganj Nehri,Amerika’da Rio de la Plata,Afrika’da Nil nehri) simgeleyen Bernini’nin eseri olan 4 Nehir Çeşmesi(Fontana dei Quattro Fiumi) ni de görebilirsiniz.


Biz bu meydanda iken burada bulunan Sant’Agnese In Agone kilisesinde bir cenaze merasimi vardı. Meraklı Türkler olarak hemen girdik ve bir süre izledik de.

Bu arada Navona meydanına Pantheon tarafından girdiğinizde hemen oracıkta bir mağaza var mutfak eşyaları,aksesuarları falan satılıyor. Acaip güzel bir dükkan. Alışveriş severlere duyurulur..

Navona meydanına yakın, görülmeye değer bir başka yapı ise meşhuuuuuuurr Pantheon. Kelime anlamı Yunanca “tüm tanrıların tapınağı”. Burası tüm Roma yapıtları içerisinde en iyi korunmuş olanı ve muhtemelen de dünyada döneminin en iyi korunmuş binası.(Kaynak:Wikipedia). Burası Roma’daki en eski beton kubbeli bina aynı zamanda.7. yüzyıldan bu yana kilise olarak kullanılmakta.İlginç bir ayrıntı: Tepesinde daire biçiminde bir boşluk var. Kubbesinin çapı 43 metre ve içeriye hiçbir şekilde yağmur girmiyor.. ??!




 Navona meydanından devam edip “Campo dei Fiori” tabelasını takip ederseniz de yine bir Roma klasiği olarak çok şirin bir başka meydana daha kavuşabilirsiniz. Campo dei Fiori yani Çiçek meydanı.. Bu meydanda da yine etrafında restoranlar, cafeler olmakla beraber, tam ortasında rengarenk çiçekler satan yerler ve Pazar hariç hergün kurulan Pazar bulunmakta. Pazarda İtalya’ya özgü peynirler, şarküteri ürünleri, sebze,meyve, zeytinyağı, balsamik sirke vs.. bulmak mümkün.Ve tabiki Roma mutfağının vazgeçilmezi enginar da bulabilirsiniz mevsimindeyseniz.. Biz bu meydana gittiğimiz gün bardaktan boşanırcasına, çılgın bir yağmur yağıyordu. Meydana ulaştığımızda heryerimizden sular damlıyordu resmen.. Dolayısıyla dışarıda kısa bir tur attık ve maalesef fotoğraf çekmemişim(oturduğumuz kafede 1 tane var o kadar). Bir dahaki sefer için not düşüyorum kendim için.. Fotoğraf çekmesem de, hiç aklımızda yokken yağmur sebebiyle bir kafede oturduk ve bol bol meydanı izledim.. Fotoğraflar aklımda.. :)

 Hepsi birbirine çok yakın, yürüme mesafesinde olan yerlerdi şimdiye kadar bahsettiklerim.. Roma’ya gidip görmeden dönmemeniz gereken bir başka yer ise tabi ki Vatikan. Vatikan müzesi ve San Pietro Katedrali muhakkak ziyaret edilmeli. Vatikan’a metro ile gitmek istiyorsanız Ottaviano durağında inmeniz gerekmekte. Vatikan müzesi için internet sitesi üzerinden bilet almanızı şiddetle öneririm. (http://www.museivaticani.va )Böylece upuzun bir kuyrukta bekleme zahmetine katlanmaz ve vaktinizi boşa harcamazsınız. Müze tam anlamıyla muhteşem..Kesinlikle gezilmeli. Pazar günleri kapalı olduğunu da belirtmekte fayda var. Tam bilet 16 Euro.. Bence verdiğiniz paraya kesinlikle değer bir müze.. Heykeller,resim galerileri, meşhuuurr Sistine şapeli görebileceklerinizden bazıları. Toplamda 1400 odası olan oldukça büyük bir müze. Bu sebeple tam gün olmasa da yarım gününüzü ayırmanızı tavsiye ederim. Gezi boyunca gözünüzü tavanlardaki resimlerden, işlemelerden alamayacağınızı da garanti ederim.




 Sistine Şapel’e gelince.. Aşırı kalabalık bir oda ile karşılaşacaksınız ama yılmak yok. İçeride mutlak sessizlik hakim. Zaten sessiz olmazsanız bir görevli sürekli “şşşşş” diye uyarıyor kalabalığı..Burası Papa seçimlerinin yapıldığı mekan olmasıyla da biliniyor.Şapelin içindeki duvarlarda Kutsal Kitap’tan kurgulanan sahneler, papaların portreleri resmedilmiş. Ünlü İtalyan Rönesans ressamlarının eserleri duvarlarda görülebilir. Tavanında ise Michelangelo tarafından yapılan, “Adem’in Yaratılışı” ve “Kıyamet Günü” fresklerinin bulunduğu sahneler var.Ve tek kelimeyle muhteşem!. Bu freskler 1984-1994 yılları arasında restore edilmiş. Hatta renkler öngörülenden daha parlak olduğu için restorasyon çok eleştirilmiş. Bu odayı Dan Brown’un Melekler ve Şeytanlar kitabından uyarlanan aynı adlı filmde de Papa seçiminde görmüşlüğünüz olabilir. Bu da bir hatırlatma olsun.. Şapelde fotoğraf çekmek yasak ama çılgın fotoğrafçı Altan’a bu konuda yasaklar pek dayanmıyor malum.. Bir yolunu bulup çekti ama az daha yakalanıyordu. Deklanşör sesi duyulunca görevli hemen sesleniverdi ama tam odanın çıkış kapısının yakınındaydık ve kendimizi dışarı atıverdik resmen..

 Müzenin çıkışına doğru yönlendiğinizde de yine sizi etkileyecek bir başka detayla karşılaşacaksınız. Merdivenler.. döne döne aşağı inen spiral merdivenler var.


Müzeden çıktıktan sonra tabelaları takip ederek San Pietro meydanına ulaşabilirsiniz. Bu alan dünyanın en büyük meydanlarından biri. Meydanda gördüğünüz sütunlu mekanlar ve düzen Gian Lorenzo Bernini’nin eseri. Papa her yılbaşında meydanda toplanan Katolik ve diğer mezhepten dinleyicilerine burada sesleniyor ve mesajlarını okuyor..Burada da yine ağzınızı hayranlıktan bir karış açık bırakacak, neresine bakacağınızı şaşıracağınız, muazzam bir yapı göreceksiniz hazır olun..



 İçeri girmek için hatırı sayılır bir sıra beklemeniz gerekecek ama sakın vazgeçmeyin. Hiçbir şekilde pişman olmayacaksınız. Bu yapının ismi de Aziz Petrus veya San Pietro Bazilikası. Roma’daki en büyük 4 bazilikadan ikincisi. (Bunlar sırasıyla St. John Lateran Bazilikası, San Pietro Bazilikası, Santa Maria Maggiore Bazilikası,Surların dışındaki Aziz Paulus Bazilikası) (Kaynak:wikipedia). San Pietro’nun kubbesi Roma’nın silüetlerindeki en önemli parçalarından. Hıristiyanlığın en büyük kilisesi.23000m2 arazi üzerine kurulu,60000 kişi kapasiteliymiş. Biz bu sefer müze sonrası gidişimizde kilisenin içine giremedik aşırı yağan yağmurda uzun süre sıra beklememek için. Son gün sabahın 7.30unda kalkıp gittik Altan ile tekrar ama yine Papa’nın halka seslenişi vardı. 12e kadar kapalıydı kiliseye giriş. Yılmadık, bu bahane ile hemen az ilerisindeki Castel Sant’Angelo’nun içini gezdik ve sonra biraz uyanıklıkla sırada çok beklemeden hemen girebildik.. İçerisi şimdiye kadar gördüğünüz belki de en muhteşem kilise olacak bunu tekrarlıyorum..



 Katedrali de gezdikten sonra gelelim Vatikan’ın bence keyfi gezilecek olan yerine: Castel Sant’Angelo. Yani Aziz Melek Kalesi İlk 2 gidişimde sadece önünde fotoğraf çektirmiştim ama bu sefer yukarıda da bahsettiğim gibi meydana ve katedrale giriş kapalı olunca vakit geçirmek için “hadi buraya girelim” dedik. Pişman olmadık ama hani olmazsa olmaz değil bence içeriye girmek Bu kale de yine “Melekler ve Şeytanlar” kitabını okuyanlar için tanıdık.Burası 13.yüzyılın sonlarında Papalık tarafından tehlike anında kaçış yeri olarak kullanılmış. San Pietro Bazilikası ve kale arasında Passetto di Borgo isminde gizli bir koridor da yapılmış. Kale aynı zamanda hapishane olarak da kullanılmış. İnfaz ve işkence odaları da bulunmakta.



Vatikan’ı da bitirdikten sonra artık keyfinize, vaktinize göre başka yerlere geçme zamanı.. Trastevere bölgesine gidilebilir mesela. Kelime anlamı: Tevere nehrinin karşısı gibi birşey.. Tipik bir İtalyan mahallesi. Üniversiteye de yakın olması sebebiyle üniversite öğrencilerinin de tercihlerinden. Akşam iş çıkışı gidilen aperitivo mekanları burada çokça bulunmakta. Eskiden turisterin pek uğramadığı bir yerken son yıllarda popüler olmaya başlamış. Doğal,sade, bohem kelimeleriyle bahsediliyor bu bölgeden. Dar sokaklarda çeşit çeşit cafe, trattoria, bar,pizzeria bulmak mümkün. Burada bir de içi yine muhteşem olan, kaçırılmaması gereken bir kilise de var: Santa Maria di Trastevere.. Roma’daki en eski kiliselerden biri. Veya yazın gidenler için daha önceki deneyimlerimden Villa Borghese’i de öneririm.. Sakin, huzurlu bir gün geçirebilirsiniz bahçesinde.. Bu arada Roma’ya otobüsle 25km mesafede bir de outlet var: Castel Romano Designer Outlet. Termini istasyonunun dışından otobüs kalkıyor.Termini’den kalkış saatleri 09.30-09.55-11.30-12.30-15.00 Dönüş saatleri ise: 10.45-13.45-17.15-20.05 .Otobüs biletleri 15 Euro. Burada hangi mağazaların olduğunu öğrenmek isterseniz: http://www.mcarthurglen.com/it/castel-romano-designer-outlet/en/

 Tabi ki Roma bu kadarla sınırlı değil. Gezmekle, keşfetmekle bitmez. Hem daha yediğimiz, içtiğimiz var değil mi?!:) Ama önce son bir özet geçelim bizim 5 günlük seyahatimizle ilgili..
Roma gezi planı arayanlara da aşağıdaki güzergah yardımcı olabilir.. İşte bizim 5 gün Roma merkezli gezimizin planı:
 1.gün: Kolezyum,İspanyol Merdivenleri,Piazza del Popolo,Via del Corso, Vittorio Emmanuele Anıtı,Pantheon,Piazza Navona, Piazza Barberini, Via Veneto
2.gün: Pompei ve Napoli
3. gün: Foro Romano, Campo dei Fiori,Vatikan Müzesi, San Pietro meydanı(sağanak yağmur dolayısıyla sıra beklemedik kilise için), Trastevere mahallesi
4.gün: Tivoli, Castel Romano Outlet
5.gün: San Pietro meydanı ve San Pietro Katedrali, Castel Sant’Angelo, Sokaklar ve havaalanı

Hiç yorum yok: