10 Eylül 2014 Çarşamba

Kalimera Atina!!!

Yunanistan ile ilgili tek tecrübesi Interrail dönüşü Selanik tren istasyonunda aptal bir görevli tarafından istasyondan kovulmak olan biriyim. Dolayısıyla yıllarca burnumuzun dibindeki bu komşu topraklara gitmeyi reddettim. İtiraf ediyorum pişmanım.. Yanıbaşımızda, bu kadar yakın mesafede olan bu eğlenceli, lezzetli, bize benzer ülkeye kesinlikle gidilmeli. Biz 19 Mayıs gezisi olarak 3 gün için sadece Atina'yı tercih ettik ama bundan sonra gerek tekrar Atina olsun, gerek daha yakın mesafedeki Kavala,Thassos adası, Selanik olsun kesinlikle tercih edeceğimiz yerlerden olacaktır eminim.

Atina'ya THY, Pegasus da dahil birçok havayolu şirketi uçuyor tabi. Bizim tercihimiz bir Yunan havayolu olan Aegean Airlines oldu. En uygun bilet oradaydı:) Gerçi tarifesi belirsiz bir şirket. Uçuşa 3 gün kala saatleri değişti ama çok da sorun değildi bizim için..

Bir cuma gecesi tam 12de indik "Elefterios Venizelos" havaalanına. Gece o saatte metro yok maalesef. Biz de şehir merkezine giden shuttle lara bindik. Kişi başı 5 euroydu bilet. Metro olsaydı tabi ki tercih edilirdi çünkü otobüs yolculuğu 70-80 dakika sürüyor . Metro ise 45 dakika falan sürüyormuş okuduğuma göre..Otobüsün son durağı Syntagma Meydanı. Buradan oteliniz yakınsa yürüyebilir veya taksiye binebilirsiniz tabi. Biz yürümeyi tercih ettik. Yol sorduğumuz taksiciler çok uzak olduğunu ve yürüyemeyeceğimizi söylese de inanmadık.. :)

Otel seçimimiz çok başarılıydı yine. Psiri bölgesinde Cecil Hotel'de kaldık biz.. Yeri harikaydı.. gerek metroya, gerekse gezilecek her yere yürüme mesafesindeydi. Bizim gibi, bir şehrin en iyi yürüyerek görüleceği düşüncesindeyseniz biçilmiş kaftan diyebilirim.. ( http://www.cecilhotel.gr )
Gece 1.30 gibi otelde olduğumuz için o gece keşfe çıkmadık tabi, hemen yatalım da sabaha dinlenmiş kalkalım diyerek kendimizi uykuya teslim ettik.

Sabah 9 gibi kalkıp otelde kahvaltımızı ettikten sonra olağan şehir turumuza başladık. İlk durağımız Akropol ve çevresi. Acropolis, Eski Yunan şehirlerinde en önemli tapınakların, yapıların bulunduğu yüksek yer anlamına geliyor.Herhangi bir saldırı durumunda Akropoller sonuna kadar savunulurdu.
Akropol'e giriş 2 kişi 24 euro. Bu bilet 1 hafta süre ile Akropolis,Antik Agora,Diyonisos tiyatrosu,Roma Forumu,Temple of Olimpian Zeus,Athena Nike tapınağı için geçerli.Tepeye doğru tırmanış sözkonusu olduğu için eğer yazın gidiyorsanız, sabahtan, hava iyice ısınmadan gitmekte fayda var.Tabi bir de tırmanışı taşlar üzerinde yürüyerek yapacağınız için kaymayan bir ayakkabı giymekte de fayda var.. :)

Bu arada Akropol girişindeki makinelerden su aldık, tanesi 35 centti. Şehrin genelinde de su fiyatları aşağı yukarı böyleydi.

Burası için Atina'nın sembolü diyebilirim sanırım.Aynı zamanda batı dünyasının en önemli yapılarından biri. Buraya Cilalı Taş devrinde yerleşilmiş.Günümüze de kalan heybetli yapılar ise devlet adamı Perikles tarafından M.Ö.5.yüzyılda başlatılan bir çalışma sonucunda ortaya çıkmış.Yapılış sırasına göre buradaki başlıca yapıtlar şöyle:
-Parthenon
-Propylaion
-Athena Tapınağı
-Erekhtheion

Akropolün çevresinde ise iş merkezi olarak Agora ve kültür merkezi olarak da Diyonisos Tiyatrosu yer almakta.Tepeden etrafa baktığınızda ise Plaka bölgesi kuşbakışı görülebilir.

Akropolis'in içindeki en heybetli yapı kuşkusuz şehrin tanrıçası olan Athena adına yapılmış olan Parthenon tapınağı. Burası o günkü şartlara göre oldukça kısa bir sürede, 6 yılda yapılmış. Günümüzde ise sadece bazı sütunlar ayakta kalabilmiş.





Burada Atina'nın mitolojik kralları Erectheus ve Cecrops için yapılan Erechteion Tapınağı da bulunmakta.
Efsane bu ya; Atina şehrinin koruyucu tanrısı olmak için Athena ile Poseidon arasında yarış düzenlenir Hangisinin vereceği hediye daha yararlı olacaksa o kazanacak ve şehrin tanrısı olacaktır.
Önce Poseidon elindeki 3 başlı mızrağı yere vurur ve bir çeşme ortaya çıkar.Herkes sevinir önce ama Denizler Tanrısı Poseidon'un çeşmesi tuzlanır ve işe yaramaz. Sıra Athena'ya geldiğinde o da mızrağını yere vurur ve bir zeytin ağacı çıkar ortaya. Dünyadaki barışı ve refahı temsil eden bu zeytin ağacını halk sever ve Athena şehrin tanrısı ilan edilir.Bu yarışmanın yapıldığı yer de Erechteion Tapınağı'nın olduğu yermiş.

Vee bu gezinin belki de en sevdiğim fotoğrafı.. :)

Aşağı geri indiğimizde bu sefer Akropol Müzesi'ne giriyoruz. Kişi başı 5 euro giriş ücreti var. Avrupa'nın diğer ülkelerindeki benzer müzelerin giriş fiyatını düşününce gayet ucuz olduğunu söyleyebilirim..
Müzeyi gezmek gayet keyifliydi. Yunan tarihini yakından tanıma imkanı buluyorsunuz.. Aydınlatma çok güzel. İçerisi ışık dolu..


Müze çıkışı karnımız da epey acıkınca gözlerimiz yemek yiyecek bir yer aradı. Müze çıkışında sağa dönüp oradaki sokakta Crescendo isimli ufak bir büfe/cafe tarzı bir yerde yedik öğle yemeğimizi. 2 ıspanaklı dilim pizza,1 margherita dilim pizza,1 beyaz peynirli,zeytinli dilim pizza, 1 büyük bira,1 water strawberry içeceğe toplam 15,60 euro ödeyip, karnımız tok kalkıyoruz ve ver elini sokaklar..
Plaka bölgesi turistlerle dolu bir bölge.. Çok hareketli, çeşit çeşit taverna, hediyelik eşya, kıyafet dükkanı..Altan kendine, Efe'ye Atina konulu tshirtler alıyor hemen..Bir de sevgili arkadaşım Cansu'nun kızı Zeynep ve doğacak oğlu Can için  tshirt ve body alıyoruz.. Yetişkin tshirtleri 8,5 euro, çocuk tshirtleri ise 6 euro genelde.. Mağazadan mağazaya fiyatlar çok fazla değişmiyor bu konuda..

Plaka Bölgesinden akşam yemek için gelmek üzere ayrılıyoruz ve koştura koştura Syntagma Meydanı'na, askerlerin saat başı olan nöbet değişim seremonisini yakalamaya gidiyoruz.. Tam saatinde oradayız..Parlamento Binası önü..Bahçesindeki meçhul asker anıtı önünde 100 yıldan beri askerler nöbet tutuyor..Askerler gerçekten ilginç..Pileli etekli, kilotlu çorapları,dizleri arkadan püsküllü,tahta ayakkabılı askerler..Ha bir de ayakkabılarının üzerinde kocaman bir ponpon var.. :)

Eh bu kadar koşturmadan sonra  otele gidip üstümüzü değiştirelim diye düşünüyoruz.. Yol üstünde tesadüfen keşfettiğimiz ve Atina'da en sevdiğimiz yerlerden biri olan Kapnikareas meydanındaki aynı isimli kafeye oturuyoruz bir mola için.. Burası yerel bir cafe..Mandolin çalan bir Yunanlı var. Ayrıca kafede oturan yerel halk hep beraber şarkılar söylüyorlar..Rembetika Müzik..Nasıl keyifli..1 frappe, 1 kola, 1 Fix marka biraya 8,5 euro veriyoruz.. Ara sokakta, güneş almayan bir yerde.. Ve şu 3 günlük gezimizde müdavimi olup çıkıyoruz. Her akşamüstü uğradık buraya.. :) Atina'ya gidenlere şiddetle tavsiye ederiz Kapnikareas Cafeyi.Sonradan internette baktığımda Atina'da rembetika müziğin en iyi adreslerinden biri olarak da burasının gösterilmesi doğu bir tercih yaptığımızı gösterdi bize..Yerini de tarif edeyim size..Syntagma meydanından geliyorsanız ve Ermou caddesinden aşağı doğru yürüyorsanız soldaki bir sokaktaki ufak kiliseyi geçer geçmez ara sokakta görebilirsiniz. Muhtemelen müzikten anlarsınız zaten..

Bu arada biradan bahsetmişken Yunanistan'da en yaygın olan biralar Mythos, Fix, Alfa. Mythos biraz asitli, Fix ise Efes'e yakın tatlı biralar.Altan en çok Alfa'yı beğendi..

Bugün bu kadar yorulmanın üstüne şahane bir akşam yemeğini haketmiştik galiba.. Uzun incelemeler, araştırmalar sonrasında Plaka bölgesinde "Taverna Tou Psara" yani "Balıkçı'nın Tavernası" isimli bir restorana gidiyoruz.. Bu gezide yediğimiz en pahalı yemeği yiyoruz.. Ama yediklerimizden hiçbir pişmanlık duymuyoruz.. Tamam kabul biraz abarttık ama olsun.. :) Cacık, fava, grek salata, midye, ahtapot,kalamar,musakka,karides vee tabi ki Uzo yiyip içtik.. 80 euroyu verdik çıktık..Ama o musakkanın lezzeti, o ahtapotun, o midyenin tadı..Yeme de yanında yat yani..Bu arada Yunan musakkası bizimkinden farklı. Lazanya'ya benziyor görüntüsü ve tadı..Cacıkları ise süzme yoğurt ile yapılan, bizimkine göre daha katı.Ama valla bence daha lezzetli ne yalan söyleyeyim..
 

Yemek sonrası da yine müdavimi olduğumuz bir başka yer.. Brettos Bar.. Okunuşuyla Vretos.. Atina'nın en eski barıymış.. Likörlerini, brandylerini kendileri yapıyorlar.. Mekan tıka basa dolu.. Bulduğumuz 2 sandalyeye oturuveriyoruz hemen barda..Ben Margharita içiyorum 8,5 euroya, Altan ise kendi üretimleri olan brandylerden içiyor 7 euro.. Mekan çok samimi.. Buraya 2.gece gittiğimizde İngiliz bir orta yaşlı grupla sohbet ediyoruz gece boyu.. Adamlar bisiklet turu yapmışlar.. Son durakları Atina'ymış. Son geceleriydi.. Keyifli tiplerdi..  

2.gün sabah otelde kahvaltı sonrası hemen otelimize 5-6 bina yakındaki Monastiraki metro istasyonuna gidiyor ve Pire'ye kalkan ilk metroya biniyoruz..Pire aslen başka bir şehir ama Atina ile bir olmuş artık, metroyla ulaşım çok rahat..


Pire istasyonunda indiğimizde önce Paşa Limanı'na gidiyoruz.. Okuduğumuz kaynaklarda Micro Liman'a yani Turco Limanı'na değil Macro Liman'a yani Paşa Limanı'na gitmemizi söylüyorlardı. Biz de herkese Macro Limanı sorduk ama kimse bilmiyordu.. Meğerse "Paşa Limani" dememiz gerekiyormuş.. Otobüse bindik. Şöfor sağolsun bizi yakın bir yerde indirip tarif etti nasıl gideceğimizi.. Ama ne yalan söyliyim Paşa Limanı bize cazip gelmedi.. Kafeler var oturup birşeyler içebileceğiniz ama okuduğumuz gibi tavanda asılı ahtapotlarla dolu tipik Yunan tavernası göremedik biz.. Saat yemek için erken olduğundan oturduk bir cafeye ve limanı seyre daldık.. 



Yemek sonrası bir de şu Türk Limanı'nı görelim dedik ve başladık yürümeye..
Epey bir yokuştu yürüdüğümüz sokaklar ama iyi oldu, epeyce acıktık böylece.. :)





Micro Liman'da yemek yediğimi yerin ismini not etmemşim nasıl olduysa ama genel olarak çok sıcak mekanlardı hepsi.. Mekanlarda ortam,dekorasyon falan İstanbul Caddebostan barlar sokağındaki Kavala,Mykonos gibi restoranlar gibi zaten.. Denize sıfır hepsi.. Biz tüm caddeyi dolaşıp, kapısında  çok sevimli bir yaşlı amca duran bir restorana oturduk, en çok oraya içimiz ısındı..

Çook güzel bir kabak kızartma yedik ama alışık olduğumuzdan farklı olarak kabaklar bir bulamaca batırılıp öyle kızartılmış ya da fırınlanmıştı. (Sonra eve gelince yunan usulü kabak kızartma falan diye aratıp aynısını yaptım tavada ama bence fırına daha iyi olurdu, en kısa zamanda denenmeli..),tabi ki cacık, ahtapot, Altan yine midye söyledi(bu arada midye tabi ki bizimki gibi dolma şeklinde değil ama suyu acaip lezzetli bir yemek olarak geliyor), karides ama en kocamanından;), Hesap = 59 euro.. Bence yediğimiz en lezzetli yemek buradakiydi.. 




Pire dönüşü de elimize aldık haritayı, nereye gitsek diye bakındık. Reha Muhtar'ın bir yazısında Omonia Meydanı'nın şehrin kalbi olduğunu okumuştuk. Oraya gitmeye karar verdik önce. Ama pazar günü olmasından mıdır nedir hiçbirşey yoktu.. Haritadan bakarak başladık yürümeye, Kolonaki bölgesine.. Burası için Atina'daki Nişantaşı diyorlar.. Epeyce yürüdük açıkçası.. Metroya binmediğimize pişman olduk ama vazgeçmedik.
İşte yol boyunca gördüklerimizden enstantaneler..

Kolonaki bölgesi alışveriş için gidilebilecek bir yer ancak biz Pazar günü gittiğimiz için hemen her yer kapalıydı diyebilirim.. Ama meydanın tam göbeğinde bir kafede yer bulduk ve Frappe ve Grek Kahvesi(yani Türk kahvesi:)) içerken etrafı izledik.. :)

Akşam oldu bile.. Son gecemizde önce Monastiraki bölgesinde ve Psiri bölgesinde gezindik ara sokaklarda..Monastiraki Bit Pazarı'nın olduğu sokağa girdik.. Dükkanlar çoğunlukla kapalıydı ama kepenkleri bile eğlenceliydi..


Akşam yemeği için yine Plaka bölgesini tercih ettik biz..Bu sefer amacımız canlı müzik olan bir yerde oturmaktı. Pire'de sağlam yediğimiz için de atıştırmak istedik..Sokakta gittiğimiz saatte tek müzik olan restorana oturduk. Bu arada Yunanlılar akşam yemeklerini epey geç yiyorlar, 21.00dan sonra. Haliyle restoranlar o saatten önce daha boş oluyor..
Bizim gittiğimiz restoranda bir Türk grupta vardı. Bu sebeple Türkçe şarkılar da söylediler.. Keyifli bir geceydi..



Biz oturamadık ama aşağıdaki fotoğraftaki restoranda da aklım kaldı açıkçası..Sebebi de tavanındaki avize.. Gülmeyin.. gerçekten.. bence çok güzeldi.. :) Sokakta yürürken farketmemek imkansız..


Veeee son gün.. Uçağımız akşam.. yani tüm gün bizim..Yorgunluk bastırdı bastırmasına ama yürümekten vazgeçmedik yine.. Akşama kadar dolandık durduk sokaklarda, Uzolarımızı, sakız likörümüzü ve daha önce de bahsettiğimiz Brettos barına özel brandy yi aldık.Son kez Kapnikareas Cafede oturup müzik dinledik..

Veee gelmişken Yunan döneri(Gyros) ve şiş kebabı(Souvlaki) da yemeden dönmedik.. Monastiraki bölgesinde sırasıra kebapçılar var.. Biz internette ve orada yerel halka da sorduğumuzda herkesin söylediği "Savvas" isimli kebapçıda yedik. Tipik kebapçı.. Kağıt servislerle masa kaplanıyor.. Ortaya salata, cacık.. ben döner yedim, Altan şiş kebap söyledi. Bir de tadına bakalım diyip lahmacun istedik.. Porsiyonlar acaip büyüktü. Fazla geldi açıkçası.. Hepsini bitiremedik bile..Bu arada Gyros domuz etinden de yapılabiliyor, sormanız gerek ne eti olduğunu..
Porsiyonlar büyüktü ama fiyatlar küçücüktü.. Komik bir rakam ödedik gerçekten..



Vakit gitme vakti.. Otelimize dönüp bavullarımızı alıp, trene binip havaalanına gidiyoruz artık..

Biz Yunanistan'ı çok sevdik. Çok keyifli, çok eğlenceliydi..Bizim  kültürümüze yakın bir yer olduğu için de yabancılık çekmeden gezilebilecek, her ağız tadına göre yemek yiyebileceğiniz bir ülke..

Atina yine gitmek istediğimiz bir şehir olarak anılarımızda yerini aldı, sıra diğer Yunan şehirlerinde.. :)

1 yorum:

altanyaman dedi ki...

Okuyunca yine gitmiş gibi oldum:)