Bu arada dün Coffee Shop'a gidip Space Cake yedik.. Ama ondan önce uygun, güzel bir coffee shop için biraz dolaştık ve yürüye yürüye kendimizi Red Light District denen sokakta bulduk. Hakikaten gece bu sokağa kadınları almamakta haklılar.. Bir sürü canlı sex show yapılan klüpler var. Bir sürü zenci yürürken "Ne istersiniz?" tarzı sorular sorup "Yalnız mısınız?" falan deyip yanına geliyorlar.. Genelev tarzı bir yerde kadınlar camlı kabinlerin arkasında yarı çıplak dolanıyorlar ve bekliyorlar.. Başımıza taş yağacak vallaha;)
Nihayet kendimizi oradan dışarı attıktan sonra yine hostelımıza yakın bir coffee shopa gitmenin en iyisi oalcağını düşünüp birine oturduk.. Bu cafelerde alkol yasak.. Çoğunda içeri girdiğinizde o iğrenç esrar kokusu keskin bir şekilde hissedilmekte.. Ama bizim oturduğumuz biraz daha iyi bir şekilde.. Arka tarafta başka bir oda ayarlamışlar. Biz cafe tarafında oturduk çünkü space kek yiyecektik... Keklerimizin yanına birer cappuccino alarak cam kenarında sokağı görebilecek şekilde oturduk...
Kekler bittiğinde verdiğimiz paraya söylendik çünkü normal bir kekten gerek görünüş gerek tat olarak hiçbir farkı yoktu...
Odaya gelip duş aldıktan sonra yine yaprak sarmalarımızı yedik ve sohbet etmeye başladık...
Bir süre sonra üzerimde bir gevşeme hissettim ve konuşurken kelimelerimin doaştığını falan farkettim ama "Allah allah.. kek etkili olmadı herhalde" diye kendimi avuturken Simge de aynı şeyleri söyleyince dedik "Galiba kek bildiğimiz kek değilmiş!!;)". Gökhan'da bir dğeişiklik yoktu o da bir bira aldı ve konuşmaya devam ettik.. Ama gittikçe tuhaflaştığımızın kendimiz de farkındaydık.. Devamlı gülüyorduk.Derken Gökhan'da gülmeye falan başladı. Bu arada sanırım zaman kavramını yitirdik çünkü bize sanki saatler geçmiş gibi gelirken aslında sadece 5 dakikanın geçtiğini görüyorduk. Çok komikti çookk!! Bu halimiz üzerine hemen kameraya çekelim izler güleriz dedik, ayarladık yatakların tepesine koyduk, kaydetmeye başladık! Sonra izlediğimizde gördük ki ben devamlı hareket etmişim, Simge devamlı yemiş, Gökhan'da hep gülmüş... Zaten sonunda yatalım en iyisi deyip 22.30da uyumaya başladık!!!
Şu an hala trendeyiz. Devamlı simsiyah giyimli tipler geçiyor. Galiba bunlar gece dışarı çıkarken böyle giyiniyorlar;)
.......
Veeee.... Brugges'deyiz. Amsterdam'dan sonra burası çok şirin, küçük bir yer. Halkın yaş ortalaması hayli yüksek. Ama çok güleryüzlü, yardımsever insanlar. Aslında plan burada akşama kadar dolanmak, sonra da gece treniyle Paris'e sabah ulaşmaktı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Meğer gece treni yokmuş. Mecburen burada kalmaya karar verdik.Kitaptan bir kamp alanı bulup telefon ettik. Otobüsle kampinge giderken geçtiğimiz sokaklar çok şirindi... Minyatür evler, dar sokaklar falan... Kampa geldiğimizde kadının bizi telefonda yanlış anladığını gördük. Biz telefonda çadırımız olmadığını üstüne basa basa söylediğimiz halde o çadırımız var sanmış. Çadırsız kalınmıyormuş meğer!! Köskös çıktık ama sağolsun kadın çok yardımcı oldu. Bizim için bir hostel (Bauhaus) aradı. Hepimiz ayrı ayrı odalarda kalmak şartıyla yer ayarladı falan.. Biz de 30 dak lık bir yürüyüşten sonra(!!!) nihayet hostel a ulaştık.(http://www.bauhaus.be/) Şirin bir yer.. Odalarımıza yerleştik, öğle yemeğinde sandviç yedikten sonra dolaşmaya çıktık. Gerçekten hepimiz burayı sevdik. Görülebilecek yerlerini gördük.. Zaten topu topu 2 meydanı var. Burada da kanal gezisi yapılabiliyor. Bir de bir kulesi var-Belfort.. 366 basamak, merdivenle çıkılıyor.. Ama 17.30da kapandığı için tırmanamadık.. Bir de Markt Meydanında bir festival dahilinde konser vardı. Ama ilginçt,i. Biz prova yapıyorlar sanırken konser bitiverdi bir anda:) Yarın sbah yine erkenden yollara düşücez. 8.31 treniyle Brüksel'e, ardından 9.40 treniyle de Paris'e... (10 Euro hızlı tren ek ücreti ödedik...)
Bu arada fotoğraf makinesine yine birşey oldu.. Sanırım sarma mekanizmasında bir sorun var... Böyle erteleye erteleye ne kadar dayanıcaz bilmiyorum, tamir edilmesi gerek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder