21 Ağustos 2009 Cuma

8 Ağustos 2004

Gece öyle bir uyumuşuz ki sabah limana yanaşırken uyandık anca.. 1 ay gerçekten de harika geçti ama şu son 2 gün bizi bitirdi sanırım.. :)
Limana yanaşırken tır şöförü geldi ve bizimle de tanıştıktan sonra plakasını verdi ve onu dışarıda beklememizi söyledi.. Genç bir adam.. benimle yaşıttı yanlış hatırlamıyorsam..
Gemşden inip tırı beklerken aklıma ilk gelen annemi aramak ve bilgi vermek oldu ama nasıl söyleyecektim "Annee biz tırla geliyoruuuzz" diye..?? neyse aradım anneme söyledim,o da önce bir şaşırdı ama tam o sırada tır yanaştığı için kapatmak zorunda kaldım.. Ama o anda aklıma nolur nolmaz diye tırın plakasını ve şirketini ve şöförün adını mesaj atmak geldi.. Tüm bilgileri yazıp yolladım.. Meğer annem de telefonu aceleyle kapatmadan önce plakasını isteyecekmiş benden.. Eee ne de olsa akıllı kızım;)
Şöförün ismi Ferhat'tı yanlış hatırlamıyorsam.. Ferhat evliydi ve ufacık bir kızı vardı.. Tırın içinde heryerde kızının fotoğrafları vardı, çok temiz ve titizdi, tırın içine ayakkabıyla bindirmiyordu, heryerde dantel örtüler falan vardı.. Gökhan öne oturdu, biz de Simge ile beraber arkadaki yatağın üstüne oturduk ve böylece Yunanistan yollarında tır ile yolculuğumuz başladı..
Hala inanamıyordum bir tırla gittiğimize ama işte gerçekti.. Bütün şirketin tırları arka arkaya gidiyorlardı.. Önce yolda durup güzel bir kahvaltı ettik yanlarındaki peynir ve zeytinle.. Öğlen saatlerinde de dağda çok güzel bir yemek yedirdiler bize.. Gerçekten hepsi çok iyi ve yardımsever insanlardı.. Selanik sınırına girmiştik bile göz açıp kapayıncaya kadar.. Koskoca tır şehir merkezine giremediği için bizi şehrin girişinde sanayi bölgesinde bırakmak zorunda kaldı özür dileyerek.. Tam vedalaşıp inerken bize buzdolabından birsürü içecek verdi.. Yetmezmiş gibi bir de bizi acaip şaşırtan bir hareket yaptı ve "Sizin şimdi paranız kalmamıştır, yoldasınız ne olacağı belli olmaz lazım olur" diyip bize para verdi.. Kabul edemeyiz falan dedik ama yine de verdi o parayı bize.. İşte o an keşke İstanbul'a kadar gitseymişiz diye düşündüm gerçi ama iş işten geçmişti..
Ve.. Selanik'te sanayi bölgesinde sırtımızda çantalar yürümeye başladık.. Daha 5-10 m yürümüştük ki yanımızda polis arabası durdu.. Adamlar bize nereye gittiğimizi sordular.. istasyonun uzak olduğunu ve bu bölgenin çok tekin olmadığını söylediler ve biz götürürüz dediler.. tam çantaları arabaya koyarken aramızda konuşmuştuk Türk olduğumuzu öğrenince ne yapacaklar acaba diye ki polislerden bir tanesi sordu nerelisiniz diye.. Türküz dedik.. adam bir durdu ama çantaları da çoktan koymuştuk bagaja.. birşey diyemedi.. Allahtan onlara rastlamışız ama.. bizi istasyonda bıraktılar ve teşekkür ederek ayrıldık onlardan..
Şimdi hedefimiz İstanbul treninin saatini öğrenmek.. ve tek umudumuz trenin o gün içinde olması.. çünkü otel arayışına girecek halimiz ve gemiye para verdiğimiz için paramız kalmadı.. :(
Ve tabi o uğursuz Bari trenine binmemizle başlayan şanssızlıklar burada da devam etti ve trenin ertesi sabah 7de olduğunu öğrendik.. Ama adamlar istasyonun sabaha kadar açık olduğunu söyleyince istasyonda kalabileceğimiz için sevindik tabi.. Cafede yemek yedik, biraz dolandık ve bekleme salonunda oturmaya başladık.. Sat 11 sularında Gökhan uyku moduna girmiş ve çantasına yaslanarak uyumaya başlamıştı ki şişman ve acaip sinir bir amca gelip dürtükleyerek uyandırdı çocuğu ve dışarı çıkmamızı,istasyonun kapandığını ve sabah açılacağını söyledi.. Biz hani açık olacaktı falan derken adam bizi sürekli iteklemeye başladı.. İyice sinirimiz bozuldu..Simge aldı sazı eline insan haklarıdır bilmem nedir konuşuyor.. Ama paşa paşa çıktık dışarı.. napıcaz diye düşünüyoruz ama Simge hızını alamadı adama hala bağırıyor..
Bu Avrupa Birliği üyesi ülkeler Avrupa İnsan Hakları mahkemesi'nden acaip korkuyorlar sanırım çünkü bütün gece önüzümde 2 polis bize birşey olmasın diye nöbet bekledi.. Hatta yaşlı bir dilenci kadın yaklaşıyordu onu uzaklaştırdı falan.. Çünkü Simge adamlara "bize dışarıda birşey olsa bunun hesabını kim verecek" tarzında birşeyler söylemişti.. :) Çok komiklerdi ama yaa... bütün gece gözlerini kırpmadan beklediler..
Biz de mışıl mışıl yerde oturarak uyuduk..

Hiç yorum yok: